16 Şubat 2009 Pazartesi

"Benzin Olsaydı Keşke!"


“Tenekeyle palayı bıraktığı yere gitti. Geçidin tabanında bir sürü dal vardı, mevsimlik kuru odun; istediği kadar yağlı tohum, yaban baklası, katran dalı, birkaç tane de çam dalı. Tahtaları üst üste dizip bir metre yüksekliğinde kaba saba bir kerevet yaptı. Bütün yüzeyine gazyağı döktü kerevetin. Benzin olsaydı keşke. Keşke olsaydı. Karısının parçalanmış, yağmalanmış ölüsünü kollarına aldı, usulca yatırdı bu döşeğe.

“Böyle yapmak gerektiğini nereden biliyorsun?” diye uluyordu ağabeyi. “Kızılderililer böyle mi ölü gömerlermiş? Yaptığının doğru olduğunu nereden çıkarıyorsun?”

Döşeği dört ucundan tutuşturdu, sonra şapkasını çıkardı, köşeleri dolaşıp ateşi körükledi; neden sonra beklediği ısıyı buldu ateş, hiç değilse bu olanaklarla, fazlası umulmazdı.

Dönüp seslendi ağabeyine: “Ne yaptığımı nereden bilebilirim? Doğru olup olmadığını nereden kestirebilirim? Daha önce hiç karşılaşmadım ki böyle bir durumla.”

Ateş, döşeğin altındaki tahtaları yalazlamaya başlamıştı. Döndü kabrero, yürüdü gitti. O anda, daha önce hiç söylemediği, bir kere bile, eğrelti otlarının yeşil örgüsü ardında geçirilen o iki yıl boyunca bir kere bile ağzına almadığı, almak gereğini duymadığı sözcükler geldi aklına: “Yat sevgilim. Kıpırdama. Yat bir tanem. Seni içime gömdüm.”

Andrew Jolly, Seni İçime Gömdüm, Ara Yayıncılık, 1988, s.173

Hiç yorum yok: