31 Aralık 2009 Perşembe

Bütün Hafta Bir Şiir/Bir Yılın Son Günleri IV.

IV.

Ey uzak akrabalarım, üvey aşklarım
Mevsim sonu dostlarım, işporta malı ayrılıklar
Arkadaş ölümleri, dost hançerleri, talan ettiğimiz zulalar
Gece telefonları, ıssız konuşmalar
Mağrur incelikler, vurgun yemiş ilişkiler
Bırakılmış mektuplar
Ve yurdumun her karış toprağında tefrika edilen karanlık
Ey hayatıma girenler ve çıkanlar
Uçurum duygusuyla yaşadığımız hayat ey

O kadar çok anlattım ki
Kendime kaldım anlatmaktan...
Bunaldım kendisiyle boğuşmasını
Başkalarında çözmeye çalışan insanlardan
Usandım sözcük oynamalarından, tılsımlı sıfatlardan,
Ofset duyarlılıklardan
Kaç zamandır bir ermiş dinginliği havalandırıyor dizelerime
açılan pencereleri,
Durup bakıyorum akşam sularında zaman kavramlarına,
Zamanı düşünüyorum; koyuluyorum
Anlamını yitiriyor "şimdiki zaman"ın boş yüceliği, tarihin unutkan
sayfalarındaki mürekkep lekeleri
İşimin başına dönüyorum içimde ıssız bir gönül erinci

Kaç zamandır duru, yalın, çalışkan, iyi insanlar özlüyorum
"içtenliğin" ya da "dünya görüşünün" kirletmediği
Kendime bir yeni yıl kartı yazarak bunları diliyorum.

Murathan Mungan, Mırıldandıklarım, Metis Yayınları,1994, s. 22

30 Aralık 2009 Çarşamba

Bütün Hafta Bir Şiir/Bir Yılın Son Günleri III.


III.

Kırdım mı incittim mi birilerini?
Kimleri kazandım, yitirdiklerim kimler.
Kendimi yeniledim mi yazdıklarımda?
Yeniden düşünmeliyim
Dostluklarımı, ilişkilerimi
Dağınık yatağım,mutsuz yatağım
Çoğalttım mı eksiklerimi?
Gözlerim çocukluk fotoğraflarında mı kaldı
Yitirdim mi yoksa masumiyetimi?
Borçlarımı ödedim mi?
Doğru seçtim mi soruların fiillerini?
Tırnaklarım kesilmiş, dişlerim fırçalanmış, saçlarım taranmış,
giysilerim ütülü, odam düzenli mi?
Ödünç aldığım kitapları geri verdim mi?
Geri verdim mi aldıklarımı:
Aşkları, dostlukları, sevgileri, güvenleri, bağları
Kitaplara, sayfalara, satırlara borcumu ödedim mi?
Yokladım mı duygularımı
Hala sevebiliyor muyum insanları?
Ovmalı gümüşleri, bakırlarımı; cila geçmeli ahşaplarıma
Ovmalı umutları
Saklı tutmalı gelecek inancını, yarınları eksik etmemeli ağzımızdan
Hançer kıvamındaki o karamizah tadını
Şimdi oturup uzun bir hasretlik mektubu yazmalıyım Yavuz'a
Sonra köşe başından bir demet çiçek alıp öyle başlamalıyım
akşama
Yeni bir yıla
Ama nedense herşeyin tadı dağılıyor ağzımda
Bir sap çiçek mi taşısam yoksa ağzımın kıyısında
Aydınlık rengi vursun diye gözlerimdeki buluta

26.12.1981


Murathan Mungan, Mırıldandıklarım, Metis Yayınları,1994, s. 21



29 Aralık 2009 Salı

Bütün Hafta Bir Şiir/Bir Yılın Son Günleri II.


II.

Bir yıl daha bitiyor
Düşlerim ,tasalarım,yarım kalmış onca şey
Her yıl biraz daha kısalıyor bir öncekinden
Bana mı öyle geliyor
Yoksa daha mı hızlı ilerliyor zaman
İnsan yaşlanırken?

26.12.1981

Murathan Mungan, Mırıldandıklarım, Metis Yayınları,1994, s.20

28 Aralık 2009 Pazartesi

Bütün Hafta Bir Şiir/Bir Yılın Son Günleri


I.

Bir yıl daha bitiyor
İşte bu kadar duru,bu kadar yalın
Bu kadar el değmemiş
Sıradan bir gerçeği daha
kolları bağlı hayatımızın
Bu şiire nasıl dahil edilebilir bir yılın son günleri
Her sonda,her başlangıçta ve her defasında
Alır gibi başkasını karşımıza
Perdeler çekip,ışıklar söndürüp
oturup yatağın içinde bir başımıza
Sorgulamak kendimizi
Öğrenmek ikimizin anadilini,ikinci belleğimizi
Öğrenmek kendimizle hesaplaşmanın buzul ilişkilerini
Bu aynanın dehlizlerinde gezinirken görürüz
Karanlık günlerimizin kenar süslerini

Biterken yılın son günleri
Biliyoruz takvimler belirlemez değişimin mevsimlerini
Gençlik ikindilerini

Kargınmış bir çocuktuk büyüdüğümüzden beri.


26.12.1981

Murathan Mungan, Mırıldandıklarım, Metis Yayınları,1994, s.19

Vazgeçemediğim bir yeni yıl şiiri; her yıl iyi geliyor.

25 Aralık 2009 Cuma

Mucize Rakamlar/Mucize Ziyaret


Kalbimizin pompaladığı kan 100 trilyon hücreyi günde 1000 kez ziyaret eder.


Ebe Asude Oflaz'dan bu değerli bilgiler / www.hamileokulu.com

Mucize Rakamlar/Mucize Ziyaret


Kalbimizin pompaladığı kan 100 trilyon hücreyi günde 1000 kez ziyaret eder.


Ebe Asude Oflaz'dan bu değerli bilgiler /
www.hamileokulu.com

24 Aralık 2009 Perşembe

Mucize Rakamlar/Mucize Nükleotidler


Bir DNA molekülünde 3-5milyar nükleotid yani harf bulunur. Harflerin diziliş sırası insanı en ince ayrıntısına dek belirler.


Ebe Asude Oflaz'dan bu değerli bilgiler /
www.hamileokulu.com

22 Aralık 2009 Salı

Mucize Rakamlar/Mucize Kromozomlar


Toplam uzunluğu 1 m'yi bulan DNA molekülü, toplam kalınlığı milimetrenin milyarda biri (1 nanometre) olan kromozomlarda paketlenmiştir.


Ebe Asude Oflaz'dan bu değerli bilgiler / www.hamileokulu.com

21 Aralık 2009 Pazartesi

Mucize Rakamlar/Mucize Hücreler


Her hücre dev bir fabrika gibidir. Her birinde 200.000 çeşit ürün üretilir.

Ebe Asude Oflaz'dan bu değerli bilgiler / www.hamileokulu.com

18 Aralık 2009 Cuma

"Bir Bebek Gibi Ağladı"


“İkisi de konuşmadılar.

Sonra Ivy, “O çok güzel bir kız, Lena” dedi. “Böyle güzel bir kıza sahip olmak…”

Gözyaşlarını tutan engeli ortadan kaldırmak için bundan daha etkili bir söz söylenemezdi. Başladığından beri hiç ağlamamıştı Lena, ama Ivy Brown’un sonsuza kadar kaybettiği kızının güzellik ve sıcaklığını övmesini duyunca kendini bıraktı. Asırlar gibi görünen bir süre bir bebek gibi ağladı.”

Maeve Binchy, Geri Döneceksin, Doğan Kitap, 2003, s.261

17 Aralık 2009 Perşembe

"Benim Öldüğümü Sanıyor"

“Benim öldüğümü sanıyor” dedi Lena. Ve dünyada bir başkasının kendini bu kadar yalnız hissedip hissetmediğini merak etti.”

Maeve Binchy, Geri Döneceksin, Doğan Kitap, 2003, s.210

15 Aralık 2009 Salı

"Güzel Bir Şey Düşün"

“Güzel bir şey düşün. Her zaman olduğunu ve gerçek olduğunu bildiğin bir şeyi düşün…”

“Kızım” dedi Lena.”

Maeve Binchy, Geri Döneceksin, Doğan Kitap, 2003, s.21

"Soru Sormak İyidir"

“Ben çok mu soru soruyorum?”

“Hiç de değil. Soru sormak iyidir. İnsanlar istediklerinden fazla cevaplamazlar onları.”

Maeve Binchy, Geri Döneceksin, Doğan Kitap, 2003, s.182

14 Aralık 2009 Pazartesi

"Onun Yorgunluğunu Giderebilmek İçin..."


“Gözleri yüzünde kara lekeler gibiydi, gülümsemesi hiç görmediği kadar çarpık ve hüzün vericiydi. Ona karşı öyle bir sevgi ve koruma dalgası hissetti ki neredeyse nefesi kesildi. Onun yorgunluğunu giderebilmek için şafaktan günbatımına ve sonra yine şafak sökünceye kadar çalışacaktı.

Ve onun da kendisi için bunu yapacağını anladı.”

Maeve Binchy, Geri Döneceksin, Doğan Kitap, 2003, s.123

11 Aralık 2009 Cuma

"1 Ocak Şakası Olmaz Mı?"

Yılbaşı Gecesinde İller

“Bir otobüs bir yokuşu tırmanırken birdenbire durdu. “Buraya kadar arkadaşlar!” diye bağırdı yolculara. “Ben geri dönüyorum.”

Döndü. Hızla aşağı doğru ilerlemeye başladı. Yolcular önce şaşırmış, sonra da korkmuşlardı. Hepsi buz kesilmişti sanki. Ama biraz sonra otobüs yeniden göründü. Bu kez çok neşeliydi! “Şaka!” dedi, “şaka yaptım yahu! 1 Nisan şakası olur da, 1 Ocak şakası olmaz mı?”

Cemal Süreya, Aritmetik İyi Kuşlar Pekiyi, Yapı Kredi Yayınları, 2004, İstanbul, s. 48

10 Aralık 2009 Perşembe

"Yaşlı Bir Çam Ağacı Gözlüklerini Takmış..."


Yılbaşı Gecesinde İller

“Mersin’in dağ köylerinden biri de Aslanköy’dür. Bu köyde yaşlı bir çam ağacı gözlüklerini takmış, masanın başına geçmiş bir şeyler yazıyordu: “Nedir bu yılbaşı günlerinde biz çam ağaçlarının başına gelenler! Danıştay’a başvuracağız. Büyük Millet Meclisi’ne de dilekçe sunduk. Hep bizim dallarımızı mı kesecekler?”

Cemal Süreya, Aritmetik İyi Kuşlar Pekiyi, Yapı Kredi Yayınları, 2004, İstanbul, s.48

9 Aralık 2009 Çarşamba

"Çok Şükür Bu Gece Ay Işığı Var"


Yılbaşı Gecesinde İller


“Aydın’da, trenden bir adam indi, elinde kocaman bir torba vardı. Naylon torbalar olur ya, işte onlardan. “Eyvah!” dedi, “başkasının torbasını almışım. Bunun içinde birkaç oyuncak var. Şimdi beni Noel Baba sanacaklar.”



Trabzon’da kıyı sessiz ve iyice tenhaydı. Bir taka çalkanıp duruyordu suda. “Çok şükür,” dedi, “bu gece ay ışığı var; onunla kutluyorum yeni yılı.”


Cemal Süreya, Aritmetik İyi Kuşlar Pekiyi, Yapı Kredi Yayınları, 2004, İstanbul, s.46

8 Aralık 2009 Salı

"Hiçbir Yılbaşını Birlikte Geçirmedik"


Yılbaşı Gecesinde İller

“Kars’ta bir kale vardı. Tarihçidir. Sosyal Bilgiler Dersi’nden hep tam not almıştır. “Ben, 1883’ü çok sevmiştim,” dedi, “şimdi yüz yaşına girmiştir; kim bilir nerelerde?”

Bursa’daki Yeşil Camii, Edirne’deki Selimiye Camii’ni düşünüyordu. “Hiçbir yılbaşını birlikte geçirmedik. Ama minarelerimizin uçları anten gibidir; onların sayesinde haberleşebiliyoruz. Bu gece, Edirne’de çok mu rüzgar var acaba? Şu saate kadar bağlantı kuramadık.”

Cemal Süreya, Aritmetik İyi Kuşlar Pekiyi, Yapı Kredi Yayınları, 2004, İstanbul, s. 46

7 Aralık 2009 Pazartesi

"Gelecek Yüzyılın Çiçeğiyim"


Yılbaşı Gecesinde İller

“1984 çıkıp gidiyordu dünyadan. Saat 24’e doğru 67 ilimizin bazılarında bir sürü olay oldu. Ben bunların ancak bir kısmını anlatacağım. Tabii, çok küçük olaylar.

Ankara’da bir çocuk erken uyudu, düşünde bir ırmağın kıyısında kocaman bir çiçek gördü; ata benziyordu çiçek; konuşuyordu da. “Ben”, dedi, “gelecek yüzyılın çiçeğiyim.”

Cemal Süreya, Aritmetik İyi Kuşlar Pekiyi, Yapı Kredi Yayınları, 2004, İstanbul, s.45

4 Aralık 2009 Cuma

Aslan Hikayeleri


"Aslanlar kendi tarihlerini yazmadıkları sürece, avcı hikayelerine inanmak zorundayız"

Anonim

3 Aralık 2009 Perşembe

3 Çeşit Dost


"Üç çeşit dost vardır; Birincisi ekmek gibidir her zaman istersin. İkincisi ilaç gibidir lazım olunca ararsın. Üçüncüsü mikrop gibidir o gelir seni bulur."

Anonim

2 Aralık 2009 Çarşamba

Acılar Dibe Çöker


”Bana Zamandan söz ediyorlar

Gelip size Zamandan söz ederler


Yaraları nasıl sardığından, ya da her şeye nasıl iyi geldiğinden. Zamanla ilgili bütün atasözleri gündeme gelir yeniden. Hepsini bilirsiniz zaten, bir işe yaramadığını bildiğiniz gibi. Dahası onlar da bilirler. Ama yine de güç verir bazı sözler, sözcükler,


öyle düşünürler.


Bittiğine kendini inandırmak, ayrılığın gerçeğine katlanmak, sırtınızdaki hançeri çıkartmak, yüreğinizin unuttuğunuz yerleriyle yeniden karşılaşmak kolay değildir elbet. Kolay değildir bunlarla baş etmek, uğruna içinizi öldürmek. Zaman alır.


Zaman

Alır sizden bunların yükünü


O boşluk dolar elbet, yaralar kabuk bağlar, sızılar diner, acılar dibe çöker. Hayatta sevinilecek şeyler yeniden fark edilir. Bir yerlerden bulunup yeni mutluluklar edinilir.


O boşluk doldu sanırsınız

Oysa o boşluğu dolduran eksilmenizdir


gün gelir bir gün

başka bir mevsim, başka bir takvim, başka bir ilişkide

o eski ağrı

asızın geri teper.

Dilerim geri teper. Yoksa gerçekten

Bitmişsinizdir.


Murathan Mungan, Yaz Geçer/Yalnız Bir Opera Şiiri, Metis Yayınları, 1997, s. 21

1 Aralık 2009 Salı

Mesaj


“Ölebilirim genç yaşımda,

En güzel şiirlerimi söylemeden götürebilirim.

Şimdi kavak yelleri esiyorken başımda,

Sevgilim,

Seni bir akşam-üstü düşündürebilirim.


Özdemir Asaf, Sen Sen Sen, /Son Yüzyıl Büyük Türk Şiiri Antolojisi II/Ataol Behramoğlu/Sosyal Yayınları, 1987, s. 532

30 Kasım 2009 Pazartesi

Gönlümdeki Ve Hayırlısı


"Ya hakkımda hayırlı olana gönlüm razı olsun, ya da gönlümde olan hakkımda hayırlı olsun."

Anonim

27 Kasım 2009 Cuma

Pazardan Eve


Pazar yerine serilince

Sevinirdi bitkiler

Duyarlardı tek tek

Onlardaki toprak soğukluğunu tutarken

Annelerin ninelerin sıcak ellerini


Ne güzel derdi bitkilerimiz

Ne güzel

Bir iki günlük bile olsa

Çocuk dolusu bir evde kalmak


Fazıl Hüsnü Dağlarca, Bitkiler Okulu, Yapı Kredi Yayınları, 2008, s.33

26 Kasım 2009 Perşembe

Öykünmek


Güneş’e Ay’a öykünmüştü

İki bitki

Görülüyordu bu apaçık

Birine enginar diyorlardı

Birine

Günebakan

Ya da ayçiçeği

Ortası yuvarlaktı ikisinin de

Kıyıları yaprak yaprak

Mutlulukla doluydu yürekleri

İkisinin de

Enginar

Gecelerin aydedesiydi

Günebakan

Güneşiydi bütün günlerin

Fazıl Hüsnü Dağlarca, Bitkiler Okulu, Yapı Kredi Yayınları, 2008, s.28

25 Kasım 2009 Çarşamba

Adına Kızan


Dedi ki kuşkonmaz

Düşte kımıldar gibi

Çok kızıyorum

Adımı böyle koyanlara ben


Ya kuşlar duyarsa bunu

Ya

Bile bile konmazlarsa bana


-
Bilmiyorum

Ellerine ne geçecek

Ne kazanacaklar

Adımı kuşkonmaz koyanlar


Fazıl Hüsnü Dağlarca, Bitkiler Okulu, Yapı Kredi Yayınları, 2008, s.23

24 Kasım 2009 Salı

Güneş Öğretmen


Güneş öğretmen

Sevdirir kendisini çok

Ona döner bitkilerin hepsi

Yoksa o

Onun aydınlığına döner hep

Olduğu olmadığı başka

Yaksa tam tepemizdeyken

Yandırsa da bizi

Kavursa da yalaz yalaz

Onun sıcaklığı başka


Bütün günler sürer

Öğrettikleri

Geceleyin bile

Karanlıkta dolaşır sözleri onun

Aydeden yıldızlardan başka


Fazıl Hüsnü Dağlarca, Bitkiler Okulu, Yapı Kredi Yayınları, 2008, s.15

23 Kasım 2009 Pazartesi

Beslenmek


Buğday pirinç arpa mısır patates

Yeryüzünde saygındırlar bu sırayla

Yanlarından geçerken

Yol verirdi onlara başlarını eğerek

Bitkilerin hepsi

Saygı görüyordu onlar

Koca insanlardan bile

Niye ki diye sordum ben

- İnsanlar onlardan yoksun kalamazlar ki

Dedi öğretmenimiz


Fazıl Hüsnü Dağlarca, Bitkiler Okulu, Yapı Kredi Yayınları, 2008, s.16

20 Kasım 2009 Cuma

19/40


Kırk Kural'ın On Dokuzuncusu

On Dokuzuncu Kural: “Başkalarından saygı, ilgi ya da sevgi bekliyorsan, önce sırasıyla kendine borçlusun bunları. Kendini sevmeyen birinin sevilmesi mümkün değildir. Sen kendini sevdiğin halde dünya sana diken yolladı mı, sevin. Yakında gül yollayacak demektir.”

Elif Şafak, Aşk, Doğan Kitap, 2009, s. 176

19 Kasım 2009 Perşembe

18/40


Kırk Kural'ın On Sekizincisi

On Sekizinci Kural: “Tüm kainat olanca katmanları ve karmaşasıyla insanın içinde gizlenmiştir. Şeytan, dışımızda bizi ayartmayı bekleyen korkunç bir mahluk değil, bizzat içimizde bir sestir. Şeytanı kendinde ara; dışında, başkalarında değil. Ve unutma ki nefsini bilen Rabbini bilir. Başkalarıyla değil, sadece kendiyle uğraşan insan, sonunda mükafat olarak Yaradan’ı tanır.”

Elif Şafak, Aşk, Doğan Kitap, 2009, s. 148

18 Kasım 2009 Çarşamba

17/40


Kırk Kural'ın On Yedincisi.

On Yedinci Kural: “Esas kirlilik, dışta değil içte, kisvede değil kalpte olur. Onun dışındaki her leke ne kadar kötü görünürse görünsün, yıkandı mı temizlenir, suyla arınır. Yıkamakla çıkmayan tek pislik kalplerde yağ bağlamış haset ve art niyettir.”


Elif Şafak, Aşk, Doğan Kitap, 2009, s.146

17 Kasım 2009 Salı

16/40


Kırk Kural'ın On Altıncısı

“Herkesin bir derdi vardı. Kimsenin kimseye deva sunduğu yok. İnsanı insandan ayırmadan baktım herkese ve her yere. Dertlerine uzak ama yüreklerine yakın durdum.

On Altıncı Kural: Kusursuzdur ya Allah, O’nu sevmek kolaydır. Zor olan hatasıyla sevabıyla fani insanları sevmektir. Unutma ki kişi bir şeyi ancak sevdiği ölçüde bilebilir. Demek ki hakikaten kucaklamadan ötekini, Yaradan’dan ötürü yaratılanı sevmeden, ne layıkıyla bilebilir, ne layıkıyla sevebilirsin.”

Elif Şafak, Aşk, Doğan Kitap, 2009, s.144

16 Kasım 2009 Pazartesi

15/40


Kırk Kural'ın On Beşincisi

On Beşinci Kural: "Allah, içte ve dışta her an hepimizi tamama erdirmekle meşguldür. Tek tek hepimiz tamamlanmamış bir sanat eseriyiz. Yaşadığımız her hadise, atlattığımız her badire eksiklerimizi gidermemiz için tasarlanmıştır. Rab noksanlarımızla ayrı ayrı uğraşır çünkü beşeriyet denen eser, kusursuzluğu hedefler."

Elif Şafak, Aşk, Doğan Kitap, 2009, s.135

13 Kasım 2009 Cuma

"Sana Verdim Geç Diye Bütün Denizlerimi"


Denizin Beklediği 4. Kıta

Kim bulacak cam kırığı gözlerinde sevgimi
Sonra yalnız kalmak gibi yoksulca uğuldayan
Bütün okyanusların baş eğdiği tek kaptan
Sana verdim geç diye bütün denizlerimi

Afşar Timuçin, Böyle Söylenmeli Bizim Türkümüz, Son Yüzyıl Büyük Türk Şiiri Antolojisi Cilt II, Ataol Behramoğlu, Sosyal Yayınlar, 1987, s. 796

12 Kasım 2009 Perşembe

"İsteseler Yalnızlık Giremezdi Evlere"

Denizin Beklediği 3. Kıta

Varılırdı daha saydam günlere isteseler
İsteseler yalnızlık giremezdi evlere
Seni sevmek bir kırlangıç olacak bekleseler
Ve uçacak durmadan adasız denizlere

...

Afşar Timuçin, Böyle Söylenmeli Bizim Türkümüz, Son Yüzyıl Büyük Türk Şiiri Antolojisi Cilt II, Ataol Behramoğlu, Sosyal Yayınlar, 1987, s. 796

11 Kasım 2009 Çarşamba

"Seni Sevmek Yaşamın Aşılmaz Büyüklüğü"


Denizin Beklediği 2. Kıta

Seni sevmek yaşamanın aşılmaz büyüklüğü
Seni sevmek kan dolu yüzyılları korkutan
Ve sığınıp ılık kıyı kentlerine biraz akşam
Seni sevmek çocukların düşlerinde gördüğü

...

Afşar Timuçin, Böyle Söylenmeli Bizim Türkümüz, Son Yüzyıl Büyük Türk Şiiri Antolojisi Cilt II, Ataol Behramoğlu, Sosyal Yayınlar, 1987, s.796

10 Kasım 2009 Salı

4 Gün "Denizin Beklediği"


Denizin Beklediği 1. Kıta

Seni sevmek mor denizlerde biraz
Ne kadar gidilse bir o kadar bitmeyen
Umutlar ve yıkılmalar ardında direnilen
Seni sevmek mevsimler içinde en güzel yaz

...

Afşar Timuçin, Böyle Söylenmeli Bizim Türkümüz, Son Yüzyıl Büyük Türk Şiiri Antolojisi Cilt II, Ataol Behramoğlu, Sosyal Yayınlar, 1987, s. 796

9 Kasım 2009 Pazartesi

Afşar Timuçin Haftası/"Çocuk Olmak Kolay Mı?"


Çocuğun Övgüsü

Islanıyor yaprakları güllerin
Çözülmez gibi duran sis altında
Sen bu gülleri bilirsin
(Düşler gibi işlenmiş çocukluğuna)

Gözlerde ıslanan denizleri bilirsin
Sen her şeyde varsın çocuksun çünkü
Dünyada güneşsin ilk günden beri
Resimlerde aysın aydedesin
(Bir gün alıp gitmiştin geceyi)

Daha o gün gördüm bütün kavgayı
Gülüp geçtin (Savaşmaktır gülmek
Çünkü sen de savaşçısın
Çocuk olmak kolay mı)

Umudun en yalını en doğrusu
Senden öğrenildi her çağda
Varolan bütün sularda anlamsın
(Belki biraz kuşkusun akşamlarda)
Denizlerde gemisin denizsin hiç bitmeyen
Güllürde pembeliksin morluksun zambaklarda

Afşar Timuçin, Böyle Söylenmeli Bizim Türkümüz, Son Yüzyıl Büyük Türk Şiiri Antolojisi Cilt II, Ataol Behramoğlu, Sosyal Yayınlar, 1987, s.798

6 Kasım 2009 Cuma

"Ne De Olsa Diplomasi"


"Büyükelçi oğlunun kararlılığını çok beğendiğini söyleyerek konuşmayı bir gülümseme ile sona erdirdi. Oğluna bir ay daha süre tanımaya karar vermişti; ne de olsa diplomasi, sorunlar kendiliğinden çözülünceye dek kararları erteleme sanatıydı aynı zamanda."

Paulo Coelho, Veronika Ölmek İstiyor, Can Yayınları, 2000, s. 183

5 Kasım 2009 Perşembe

"Oysa Diplomasi..."


"Oysa diplomasi, beklemede tutma sanatı olmasının yanı sıra, koşullar ne olursa olsun, normallik görünümünün mutlaka sürdürülmesi sanatıydı."

Paulo Coelho, Veronika Ölmek İstiyor, Can Yayınları, 2000, s. 173

4 Kasım 2009 Çarşamba

Diplomasi Sanatı


"Diploması, karşısındakini beklemede tutma sanatıdır. İlk aşklar belki hiç unutulmaz, ama mutlaka sona erer."

Paulo Coelho, Veronika Ölmek İstiyor, Can Yayınları, 2000, s. 172

3 Kasım 2009 Salı

"Benim Ruhum Nerede?"


"Gene de, bestecilerin çektikleri acılardan daha kötüsü neydi, biliyor musunuz? O kızcağız öleceğini bildiği için bu müzikleri tüm ruhunu vererek çalıyordu. Peki, ben de ölmeyecek miyim? Benim ruhum nerede? Kendi yaşamımın müziğini böylesi derin bir coşkuyla çalabilecek bir ruhum var mı?"

Paulo Coelho, Veronika Ölmek İstiyor, Can Yayınları, 2000, s.166

2 Kasım 2009 Pazartesi

"Hep Geçmişe Dönük..."


"Düşünceleri hep geçmişe dönük kalmalıydı ki yaşama dönmek gibi isteklere kapılmasın."

Paulo Coelho, Veronika Ölmek İstiyor, Can Yayınları, 2000, s. 156

30 Ekim 2009 Cuma

Mucize Rakamlar/Mucize Hücreler


İnsan vücudandaki en büyük hücre yumurta hücresi, en küçük hücre ise sperm hücresidir.

Bu iki hücre döllenme anında, yaklaşık yarım saat tek bir hücre olarak yaşarlar.

Ebe Asude Oflaz'dan bu değerli bilgiler /
www.hamileokulu.com

28 Ekim 2009 Çarşamba

Mucize Rakamlar/Mucize Duyular


Burnumuzda 1000 değişik koku reseptörü bulunur. Bunlarla 10.000 den fazla kokuyu algılayabiliriz.

Saatte 500 Km. hızla beyine mesaj ileten, 600 bin sinirle beyine bağlı olan göz, aynı anda 1.5 milyon mesaj alıp bunları düzenler ve beyine yollar.


Sevgili Ebe Asude Oflaz’dan bu değerli bilgiler/ www.hamileokulu.com

26 Ekim 2009 Pazartesi

Mucize Rakamlar/Mucize Enzimler


Bir enzim girdiği reaksiyonu 10 milyar defa hızlandırabilir. Böyle bir hızlandırma olmasaydı 5 saniyelik bir süreç, örneğin bir cümlenin okunması 1500 yıl sürerdi.

Sevgili Ebe Asude Oflaz’dan bu değerli bilgiler/ www.hamileokulu.com

23 Ekim 2009 Cuma

14/40


Kırk Kural'ın On Dördüncüsü

“Hiç bilmediğim bir yere ayak basmak üzereydim. Hafif bir tedirginlik duysam da kırk kuraldan birini hatırladım o an:

On Dördüncü Kural: Hakk’ın karşısına çıkardığı değişimlere direnmek yerine, teslim ol. Bırak hayat sana rağmen değil seninle beraber aksın.” Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir “diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?”

Elif Şafak, Aşk, Doğan Kitap, 2009, s.134

22 Ekim 2009 Perşembe

13/40


Kırk Kural'ın On Üçüncüsü

On Üçüncü Kural: “Şu dünyada semadaki yıldızlardan daha fazla sayıda sahte hacı hoca şeyh şıh var. Hakiki mürşit seni kendi içine bakmaya ve nefsini aşıp kendindeki güzellikleri bir bir keşfetmeye yönlendirir. Tutup da ona hayran olmaya değil.”

Elif Şafak, Aşk, Doğan Kitap, 2009, s.119

21 Ekim 2009 Çarşamba

12/40


Kırk Kural'ın On İkincisi

On İkinci Kural: “Aşk bir seferdir. Bu sefere çıkan her yolcu, istese de istemese de tepeden tırnağa değişir. Bu yollara dalıp da değişmeyen yoktur.”

Elif Şafak, Aşk, Doğan Kitap, 2009, s. 118

20 Ekim 2009 Salı

11/40


Kırk Kural'ın On Birincisi

“Konya’da beni nelerin beklediğini bilmiyordum. Ama şehir bana nasıl bir kader hazırlamışsa, kucaklamaya hazırdım, tüm kahırlarıyla beraber.

On Birinci Kural: Ebe bilir ki sancı çekilmeden doğum olmaz, ana rahminden bebeğe yol açılmaz. Senden yepyeni ve taptaze bir “Sen” zuhur edebilmesi için zorluklara, sancılara hazır olman gerekir.”

Elif Şafak, Aşk, Doğan Kitap, 2009, s. 117

19 Ekim 2009 Pazartesi

10/40


Kırk Kural’ın Onuncusu

“Benim bildiğim Aşk’tan uzaklaşanlara endişelenmek lazım gelirdi, doludizgin Aşk’a koşanlara değil.

Onuncu Kural: Ne yöne gidersen git, -Doğu, Batı, Kuzey ya da Güney -çıktığın her yolculuğu içine doğru bir seyahat olarak düşün! Kendi içine yolculuk eden kişi sonunda arzı dolaşır. "

Elif Şafak, Aşk, Doğan Kitap, 2009, s.117

16 Ekim 2009 Cuma

"Meryem'e, altında bir ozanın yattığı şu ünlü ağacı gösterirdi."


“Geceleri yer döşeğinde yatar, babasının Herat’taki evini düşünürdü. Onunla birlikte, o evde yaşamanın, onu her gün görmenin nasıl bir şey olacağını. O tıraş olurken, kendisinin ona havlu tuttuğunu hayal ederdi; bir yerini kestiğinde, kıza seslendiğini. Meryem ona çay demlerdi. Kopmuş düğmelerini dikerdi. Birlikte Herat’ta yürür, Celil’in her aradığını bulursun dediği, üstü kemerli pazarda dolaşırlardı. Onun arabasıyla gezerler, insanlar onları gösterip, “İşte, Celil Han’la kızı,” derdi. Meryem’e, altında bir ozanın yattığı şu ünlü ağacı gösterirdi.

Meryem kararını vermişti; bu yakınlarda, bunları Celil’e de anlatacaktı. Bunları duyunca, kızın onu ne kadar özlediğini anlayınca, hiç kuşkusuz, onu da yanında götürecekti. Birlikte Herat’a gidecekler, Meryem onunla aynı evde yaşayacaktı; tıpkı öteki çocukları gibi.”

Khaled Hosseini, Bin Muhteşem Güneş, Everest Yayınları, 2009, s. 28

15 Ekim 2009 Perşembe

"Soluğunu tutar, içinden saniyeleri sayardı."


“Celil’in gitme vakti gelince, Meryem kapının önünde durur, bir sonraki ziyaretle arasında uzanan, devasa, yerinden oynatılamaz bir nesne gibi duran o koskoca haftanın düşüncesiyle, sönmüş bir balon kadar ölgün, onun açıklıktan çıkışını seyrederdi. Celil’in arkasından bakarken, her seferinde soluğunu tutardı. Soluğunu tutar, içinden saniyeleri sayardı. Nefes almadığı her saniye için, Tanrı’nın ona Celil’le bir gün daha bahşedeceğine inanırdı.”

Khaled Hosseini, Bin Muhteşem Güneş, Everest Yayınları, 2009, s. 28

14 Ekim 2009 Çarşamba

"... onun onuruna en iyi hicap’ını bağlardı."


“Arkasından onca atıp tutmasına karşın, Nana, erkeğin yanında sakin, terbiyeli davranırdı. Saçları mutlaka yıkanmış olurdu. Dişlerini fırçalar, onun onuruna en iyi hicap’ını bağlardı. Celil’in karşısındaki bir iskemlede, elleri kucağında, sessizce otururdu. Erkeğe doğrudan bakmaz, kaba, çirkin sözler sarf etmezdi. Güldüğü zaman, çürük dişini saklamak için eliyle ağzını örterdi.”

Khaled Hosseini, Bin Muhteşem Güneş, Everest Yayınları, 2009, s. 25

13 Ekim 2009 Salı

"fırlayıp koşmamak, eşikte durup beklemek ... hep bir çaba gerektirirdi."


“Sonra, Nana seslenirdi: “İşte geliyor! Baban! Olanca haşmetiyle.”

Meryem geniş gülümsemeler, candan el sallamalarla, taşlara basarak ırmağı geçen Celil’i seçince, bir sıçrayışta kalkardı. Nana’nın kendisini gözlediğini, tepkisini ölçtüğünü bilirdi; fırlayıp koşmamak, eşikte durup beklemek, ağır ağır yaklaşan erkeği seyretmek hep bir çaba gerektirirdi. Kendisini tutar, sabırla beklerdi; çıkarıp tek omzuna attığı ceketiyle, rüzgarda uçuşan kırmızı kravatıyla, uzun otların arasından geçişini.

Celil düzlüğe girince, ceketini tandır’ın üzerine fırlatır, kollarını iki yana açardı. Meryem ona doğru yürümeye, sonra koşmaya başlar, babası da onu koltukaltlarından yakalayıp havaya fırlatırdı. Meryem ciyak ciyak bağırırdı.

Bir an havada kalan Meryem, aşağıya bakınca Celil’in yukarı dönük yüzünü, geniş, çarpık tebessümünü, ademelmasını, gamzeli çenesini (tam serçeparmağının ucuna göre, kusursuz cep), çürük dişlerle dolu bir kentteki en beyaz dişleri görürdü. Kırpılmış bıyığına, hava nasıl olursa olsun, gelirken mutlaka takım elbise giymesine (favori rengi olan koyu kahverengi, göğüs cebindeyse bir mendilin beyaz üçgeni), kol düğmelerine, gevşekçe bağladığı, çoğunluğu kırmızı kravatlarına bayılırdı. Meryem böyle havadayken, kendisini de görebilirdi, Celil’in kahverengi gözlerindeki yansısını: kabarmış saçlarını, heyecandan ışıldayan suratını, arkasındaki gökyüzünü.”

Khaled Hosseini, Bin Muhteşem Güneş, Everest Yayınları, 2009, s. 24

12 Ekim 2009 Pazartesi

"sırtını bir duvara verip oturmaktan, ... öylece beklemekten başka hiçbir şey yapamazdı."


“Heyecan, endişe salı akşamından başlardı. Meryem doğru dürüst uyuyamaz, bir iş meselesinin perşembe günü Celil’i alıkoymasından korkar, onu görmek için ya bir hafta daha beklemek zorunda kalırsam, diye ödü kopardı. Çarşambaları dışarıda, kulübe’nin etrafında volta atar, kümese dalgın dalgın tavuk yemi serperdi. Amaçsız yürüyüşlere çıkar, çiçeklerin taçyapraklarını koparıp koluna konan sivrisineklere vururdu. Sonunda, perşembe gelip çattığında, sırtını bir duvara verip oturmaktan, gözleri ırmağa mıhlanmış, öylece beklemekten başka hiçbir şey yapamazdı.”

Khaled Hosseini, Bin Muhteşem Güneş, Everest Yayınları, 2009, s.
23

9 Ekim 2009 Cuma

"Ve kayığına bindi,..."


“Ve kayığına bindi, yanına bir anlam aldı, açıldı.”

Özdemir Asaf, Dünya Kaçtı Gözüme/Son Yüzyıl Büyük Türk Şiiri Antolojisi II/Ataol Behramoğlu/Sosyal Yayınları, 1987

8 Ekim 2009 Perşembe

"Sap"


Haksızlıklara paydos diyecekse balta,
bir isyan bayrağı gibi kalkacaksa havaya,
hazırım sap olmaya.

Hakkı Özkan, Gül Sesleri, Yeni Pan Yayıncılık, 1991, s. 29

7 Ekim 2009 Çarşamba

Duvar Yazıları/Hitit Duası


"Tanrim,
Beni yavaslat.
Aklimi sakinlestirerek kalbimi dinlendir...
Zamanin sonsuzlugunu gostererek bu telasli hizimi dengele...
Gunun karmasasi icinde bana sonsuza kadar yasayacak tepelerinsukunetini ver .
Sinirlerim ve kaslarimdaki gerginligi, bellegimde yasayan akarsularinmelodisiyle yika, gotur.
Uykunun o buyuleyici ve iyilestirici gucunu duymama yardimci ol..."

...

Hititlerin M.Ö. 2000 yılındaki duvar yazısından alınmıştır.

6 Ekim 2009 Salı

Güncel/"Dünyayı Çocuklara Verelim"


Dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne
Allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar
Oynasınlar türküler söyleyerek yıldızların arasında
Dünyayı çocuklara verelim
Kocaman bir elma gibi verelim sıcacık bir ekmek somunu gibi
Dünyayı çocuklara verelim
Bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı
Çocuklar dünyayı alacak elimizden
Ölümsüz ağaçlar dikecekler.

Nazım Hikmet

Not: Bu güzel şiirli, güzel kartı Konya’dan alıp, Adana’dan bana gönderen Hale’ciğime teşekkürler!/Ayşe

5 Ekim 2009 Pazartesi

Güncel/"Hepimiz Bir Başkasının Öteki'siyiz"


“Kimliğimiz, cinsiyetimiz, kan grubumuz ne olursa olsun, aslında hepimiz bir başkasının ”öteki”siyiz. Her an birileri bizi ötekileştirerek böcek muamelesi yapabilir! Her an bunaltılı düşlerden uyanıp, kendimizi bir böceğe dönüşmüş bulabiliriz: Hepimiz Gregor Samsa’yız…”

Yiğit Bener’in Öteki Kabuslar İsimli Kitabı Üzerine Erdem Öztop ile Yaptığı Söyleşiden, Cumhuriyet Kitap Eki, 24 Eylül 2009, Sayı 1023, s.8 (Yiğit Bener, Öteki Kabuslar, Yapı Kredi Yayınları)

2 Ekim 2009 Cuma

9/40


Kırk Kural'ın Dokuzuncusu

Dokuzuncu Kural: "Sabretmek öyle durup beklemek değil, ileri görüşlü olmak demektir. Sabır nedir? Dikene bakıp gülü, geceye bakıp gündüzü tahayyül edebilmektir. Allah aşıkları sabrı gülbeşeker gibi tatlı tatlı emer, hazmeder. Ve bilirler ki, gökteki ayın hilalden dolunaya varması için zaman gerekir."

Elif Şafak, Aşk, Doğan Kitap, 2009, s. 104

1 Ekim 2009 Perşembe

8/40


Kırk Kural'ın Sekizincisi

Sekizinci Kural: "Başına ne gelirse gelsin, karamsarlığa kapılma. Bütün kapılar kapansa bile, sonunda O sana kimsenin bilmediği bir patika açar. Sen şu anda göremesen de, dar geçitler ardında nice cennet bahçeleri var. Şükret! İstediğini elde edince şükretmek kolaydır. Sufi, dileği gerçekleşmediğinde de şükredebilendir."

Elif Şafak, Aşk, Doğan Kitap, 2009, s.103

30 Eylül 2009 Çarşamba

7/40


Kırk Kural'ın Yedincisi

Yedinci Kural: "Şu hayatta tek başına inzivada kalarak, sadece kendi sesinin yankısını duyarak, Hakikat’i keşfedemezsin. Kendini ancak bir başka insanın aynasında tam olarak görebilirsin."

Elif Şafak, Aşk, Doğan Kitap, 2009, s. 101

29 Eylül 2009 Salı

6/40


Kırk Kural'ın Altıncısı

Altıncı Kural: "Şu dünyada çatışma, önyargı ve husumetlerin çoğu dilden kaynaklanır. Sen sen ol, kelimelere fazla takılma. Aşk diyarında dil zaten hükmünü yitirir. Aşık dilsiz olur."

Elif Şafak, Aşk, Doğan Kitap, 2009, s.96

28 Eylül 2009 Pazartesi

5/40


Kırk Kural'ın Beşincisi

Beşinci Kural: "Aklın kimyası ile aşkın kimyası başkadır. Akıl temkinlidir. Korka korka atar adımlarını. ‘Aman sakın kendini’ diye tembihler. Halbuki aşk öyle mi? Onun tek dediği: ‘bırak kendini, ko gitsin!’Akıl kolay kolay yıkılmaz. Aşk ise kendini yıpratır, harap düşer. Halbuki hazineler ve defineler yıkıntılar arasında olur. Ne varsa harap bir kalpte var!"

Elif Şafak, Aşk, Doğan Kitap, 2009, s.
95

25 Eylül 2009 Cuma

"Ömrünün Sonuna Kadar Ödünç"


“Bunu alamam, Rahibe. Bu size armağan olarak verilmişti.”

“Peki, eğer bu benimse, onu ne istersem yapamaz mıyım?” Rahibe Madeleine kendisine verilen hiçbir şeyi yirmi dört saatten fazla elinde tutmazdı.

“Şey, o halde ödünç alabilir miyim onu, uzun bir süre için?”

“Onu sana ömrünün sonuna kadar ödünç veriyorum” dedi Rahibe Madeleine.

Maeve Binchy, Geri Döneceksin, Doğan Kitap, 2003, s. 22

24 Eylül 2009 Perşembe

"Kimsenin İzlememesi Gereken Yerler"


“Helen ona kendisiyle kalacağını ve eğer bir gün onu terk ederse bunun nedenini anlatacağını ve ancak doğru bir nedenle bunu yapacağını söylemişti. “Birini çok iyi tanımaya çalışmak tehlikeli olur” demişti. “İnsanların kendi gizlileri olmalı” demişti, beyinlerinde gittikleri, kimsenin izlememesi gereken yerleri.

Doğal olarak onaylamıştı onu. Onu karısı olarak almanın karşılığıydı bu. Ama onun beyninde bu kadar sık ve bu kadar uzağa gitmemesini, her hava koşulunda gölün çevresinde bu kadar dolaşmamasını dilerdi.”

Maeve Binchy, Geri Döneceksin, Doğan Kitap, 2003, s. 35

23 Eylül 2009 Çarşamba

"Bir Sözüm Hep Olacak"


“Bana söz ver bir şey için.”

“Ne istersen, bunu biliyorsun.”

“Birbirlerine söyleyecek sözleri kalmayan diğer çiftler gibi olmayacağımıza sör ver bana, söz mü?” Gözlerinde endişe vardı.

“Sana söyleyecek bir sözüm her zaman olacak, ama sen dinlemek istemeyebilirsin.” s.100

Maeve Binchy, Geri Döneceksin, Doğan Kitap, 2003, s. 100

18 Eylül 2009 Cuma

4/40


Kırk Kural'ın Dördüncüsü

Dördüncü Kural: "Kainattaki her zerrede Allah’ın sıfatlarını bulabilirsin, çünkü O camide, mescitte, kilisede, havrada değil her an her yerdedir. Allah’ı görüp yaşayan olmadığı gibi O’nu görüp ölen de yoktur. Kim O’nu bulursa sonsuza dek O’nda kalır."

Elif Şafak, Aşk, Doğan Kitap, 2009, s.86

17 Eylül 2009 Perşembe

3/40


Kırk Kural'ın Üçüncüsü

Üçüncü Kural: "Kuran dört seviyede okunabilir. İlk seviye zahire manadır. Sonraki batıni mana. Üçüncü batıninin batınisidir. Dördüncü seviye o kadar derindir ki kelimeler kifayetsiz kalır tarif etmeye."

Elif Şafak, Aşk, Doğan Kitap, 2009, s.75

16 Eylül 2009 Çarşamba

2/40


Kırk Kural'ın İkincisi

İkinci Kural: "Hak Yolu’nda ilerlemek yürek işidir, akıl işi değil. Kılavuzun daima yüreğin olsun, omzun üstündeki kafan değil. Nefsini bilenlerden ol, silenlerden değil!"

Elif Şafak, Aşk, Doğan Kitap, 2009, s.64

15 Eylül 2009 Salı

1/40


Kırk Kural'ın Birincisi


Birinci Kural: “Kırk kuraldan ilkidir halbuki” dedim usulca. “Birinci Kural: Yaradanı hangi kelimelerle tanımladığımız, kendimizi nasıl gördüğümüze ayna tutar. Şayet Tanrı dendi mi öncelikle korkulacak, utanılacak bir varlık geliyorsa aklına, demek ki sen de korku ve utanç içindesin çoğunlukla. Yok eğer, Tanrı dendi mi evvela aşk, merhamet ve şefkat anlıyorsan, sende de bu vasıflardan bolca mevcut demektir.”

“Hadi canım,” dedi hancı. “Tanrı bizim muhayyilemizin ürünü demekten ne farkı var bunun? Bana öyle geliyor ki sen…”

Elif Şafak, Aşk, Doğan Kitap, 2009, s.51

14 Eylül 2009 Pazartesi

Kırk Kural


“KIRK KURAL”A GİRİŞ

GÖNLÜ GENİŞ VE RUHU GEZGİN SUFİ MEŞREPLİLERİN KIRK KURALI

“Her badireden ve tecrübeden sonra, hiçbir kitapta yazılı olmayan, sadece can defterime nakşedilmiş kurallara bir yenisini daha ekledim. Bunlara bir ad verdim: GÖNLÜ GENİŞ VE RUHU GEZGİN SUFİ MEŞREPLİLERİN KIRK KURALI. Bu kurallar benim için tabiat kanunları kadar evrensel, onlar kadar temeldir.

Bu kuralların kırkını birden tamama erdirmek uzun senelerimi aldı. Nicelerini silip silip yeniden yazdım. Şimdi artık ekleyecek ne bir virgül kaldı, ne nokta. Ne bir harf, ne yeni bir kelime. Artık kırk kural da bittiğine göre ömrü hayatımın son faslındayım. Nicedir gördüğüm kehanetlerin istikameti bu yönde. Canımı sıkan ölüm değil. Zira bir son addetmiyorum ölümü. Hem inanıyorum ki, herkesin ölümü kendi rengindedir.

Beni esas düşündüren mirassız ölmek. Sineme sığmıyor artık bunca kelime; anlatılmayı bekler durur içimde nice mesel, nice hikaye. Bütün ilmimi, bildiğim öğrendiğim her şeyi, bir inci tanesi gibi avucumda tutup, tek bir kişiye vermek arzusundayım. Ne bir mürşit, ne de mürit bulmak peşindeyim. Aradığım insan, ruhumun aynası. Canımın dengi. Gamdaşım” Ruhaşı!”

Elif Şafak, Aşk, Doğan Kitap, 2009, s.63

11 Eylül 2009 Cuma

10 Eylül 2009 Perşembe

Akşam Dediğin Böyle Olmalı


"Günün güzeldi değil mi? Akşamın da güzel olsun...
Yemeğin ne olursa olsun, masanda illaki kumaş örtü olsun..
Saklama tabakları, bardakları misafire
Sizden ala misafir mi var bu dünyada
Ailecek kurulun sofraya, öyle acele acele değil,
vazife yapar gibi hiç değil,
Şöyle keyife keyif katar gibi, lezzete lezzet katar gibi,
eksik bıraktıklarını tamamlar gibi tadına var akşamının..
Gece evinde, dostların olsun
Sohbetin yemeğin, kahkahan olsun..."

Can Yücel, Öyle Sabah Uyanır Uyanmaz Yataktan Fırlama, http://www.xsir.net/kisisel-bilgiler/29867-oyle-sabah-uyanir-uyanmaz-yataktan-firlama.html

9 Eylül 2009 Çarşamba

Vefa


Yürü, yürürken sağa sola bak, öylesine değil, görerek bak

Çiçek görürsen kokla, köpek görürsen okşa,
çocuk görürsen yanağından makas al.
Sonra,şöyle bir düşün, kimler sana yol açtı,
sen çok darda iken kimler seni ferahlattı,
hani kapını kimsenin çalmadığı günlerde kimler kapını tıklattı?

Ne kadar uzun zamandır aramadın onları değil mi?
Hadi hemen uğrayabilirsen uğra, arayabilirsen ara
Hatırlarını sor, öyle laf olsun diye değil, kucaklar gibi sor...
Bu sadece onların değil, senin de yüreğini ısıtacak, yüzünde güller açtıracak...

8 Eylül 2009 Salı

"Bir Güzel Kahve Ismarla Kendine"


"Sonra koş git işine, dünden, önceki günden,

Hatta daha da eskiden yarım ne kadar işin varsa hepsini tamamla,
Ohhh şöyle bir hafifle
Bir güzel kahve ısmarla kendine,
seni mutlu eden sesi duymak için "alo "de...
Hiç işin olmasada öğle üzeri dışarı çık
Yağmur varsa ıslan, güneş varsa ısın, hatta üşü hava soğuksa..."

Can Yücel, Öyle Sabah Uyanır Uyanmaz Yataktan Fırlama, http://www.xsir.net/kisisel-bilgiler/29867-oyle-sabah-uyanir-uyanmaz-yataktan-firlama.html

7 Eylül 2009 Pazartesi

Bütün Hafta Bir Şiir


Sabah Dediğin Böyle Olmalı

"Öyle sabah uyanır uyanmaz yataktan fırlama

Yarım saat erkene kurulsun saatin.
Kedi gibi gerin, ohh ne güzel yine uyandım diye sevin.
Pencerini aç, yağmur da olsa, fırtına da olsa nefes al derin derin...

Yüzüne su çarpma, adamakıllı yıka yüzünü serin serin...
Geceden hazır olsun, yarın ne giyeceğin.
Ona harcayacağın vakitte bir dilim ekmek kızart,
Çek kızarmış ekmek kokusunu içine,
Bak güzelim kahvaltının keyfine.
Ayakkabıların boyalı olsun, kokun mis,
Önce sana güzel gelsin aynadaki siluetin...
Çık evinden neşeyle, karşına ilk çıkana gülümse, aydınlık bir gün dile."

Can Yücel, Öyle Sabah Uyanır Uyanmaz Yataktan Fırlama,
http://www.xsir.net/kisisel-bilgiler/29867-oyle-sabah-uyanir-uyanmaz-yataktan-firlama.html

4 Eylül 2009 Cuma

3 Eylül 2009 Perşembe

Ve "Boşluk"


Bölüm Beş

Boşluk: Hayatta, varlıklarıyla değil yokluklarıyla bizi etkileyen şeyler…

Elif Şafak, Aşk, Doğan Kitap, 2009, s.347

2 Eylül 2009 Çarşamba

"Rüzgar" Ve "Ateş"


Bölüm Üç

Rüzgar: Hayattaki terk, göç ve devr eden şeyler…

Bölüm Dört

Ateş: Hayattaki yakan, yıkan, yok eden şeyler...

Elif Şafak, Aşk, Doğan Kitap, 2009, s.189-295

1 Eylül 2009 Salı

"Toprak" Ve "Su"


Bölüm Bir

Toprak: Hayattaki derin, sakin, katı şeyler…

Bölüm İki

Su: Hayattaki akışkan, kaygan ve değişken şeyler…

Elif Şafak, Aşk, Doğan Kitap, 2009, s.45-.127

31 Ağustos 2009 Pazartesi

"Hayatta Karşımıza Çıkan Şeyler..."


“Hayatta karşımıza çıkan şeyler belli şekillere bürünürler, bunları gruplayacak olursak aşağıdaki liste çıkar karşımıza. Benim için önemli olan deneyimlerin hangi şekle bürünerek geldiği ya da hangi gruba ait olduğu değildir.

Önemli olan olanı hayır ve şer diye ayırmadan olduğu gibi kabul etmek ve sorumluluklarımızı yerine getirerek bir üst zemine çıkıp yeniden sıfırdan başlayabilmektir.”

Elif Şafak, Aşk, Doğan Kitap, 2009

28 Ağustos 2009 Cuma

"Hoşnutsuzluğumun Kışı"


“kış başlıyor sevgilim
hoşnutsuzluğumun kışı başlıyor
bir yaz daha geçti hiçbir şey anlamadan
oysa yapacak ne çok şey vardı
ve ne kadar az zaman
kış başlıyor sevgilim
iyi bak kendine
gözlerindeki usul şefkati
teslim etme kimseye, hiçbir şeye
upuzun bir kış başlıyor sevgilim
ayrılığımızın kışı başlıyor
Giriyoruz kara ve soğuk bir mevsime”

Murathan Mungan, Yaz Geçer/Yalnız Bir Opera Şiiri, Metis Yayınları, 1997, s. 18