31 Mart 2010 Çarşamba

"Ben Senin En Çok Gülüşünü Sevdim"


Hafta bütün bir şiir / Sevi Şiiri


"Ben senin en çok gülüşünü sevdim
Sevindiren, içimde umut çiçekleri hareket
ı
ran
Unutturur bana birden ac
ıları
, Güçlükleri
Dünyam Ayd
ınlanı
r sen güldüğün zaman ... "

http://siir.gen.tr/siir/u/umit_yasar_oguzcan/sevi_siiri.htm

30 Mart 2010 Salı

"Ben Senin En Çok Gözlerini Sevdim"

, esenlikler Mutluluklar lar
Hiç biri gözlerin kadar anlamlı değil ... "

http://siir.gen.tr/siir/u/umit_yasar_oguzcan/sevi_siiri.htm



29 Mart 2010 Pazartesi

"Ben Senin En Çok Sesini Sevdim"


Bütün Hafta Bir Şiir/Sevi Şiiri

"Ben senin en çok sesini sevdim
Buğulu çoğu zaman, taze bir ekmek gibi
Önce aşka çağıran, sonra dinlendiren
Bana her zaman dost, her zaman sevgili

Ben senin en çok ellerini sevdim
Bir pınar senrinliğinde, küçücük ve ak pak
Nice güzellikler gördüm yeryüzünde
En güzeli bir sabah ellerinle uyanmak ... "

http://siir.gen.tr/siir/u/umit_yasar_oguzcan/sevi_siiri.htm

26 Mart 2010 Cuma

Yaşam


66.


“Yaşamında bir şey patlasa, etkisi nereye kadar

varabilir ki – ancak senin yaşam alanın içinde

yayılabilir titreşimleri: ‘dışarı’ çıkamaz ki…”


Oruç Aruoba, De Ki İşte, Metis Yayınları, 2001, s. 95

25 Mart 2010 Perşembe

"Bir Boşluk İçinde Dolaşan Hortlaktım Ben"


“Sonunda toparlanıp kalktığımda, ameliyat masasından sıvışmayı becermiş, hala anestezinin etkisi altında bulunan bir adama benziyordum, sendeleyerek yürürken. Her şey tanıdık, ama gene de anlamsız geliyordu; her gün kendiliğinden yaptığımız bir hesapla masa, iskemle, bina, insan dediğimiz birkaç basit izlenim arasında bir bağlantı kurmak, yüzyıllar alıyordu şimdi.

Bir boşluk içinde dolaşan hortlaktım ben. Oturmak, durmak ve bir sigara yakmak, oturmamak, solumak ya da solumayı durdurmak, hepsi birdi.”

Henry Miller, Seksus, Telos Yayıncılık, 3. Basım, s. 9

24 Mart 2010 Çarşamba

"Senin De Yüreğin Çarpıyor Mu?"


“Hani bir kere senle odun taşıyorduk. Benim göğsümde bir şey çalınıyordu da ben korkmuştum. Tencereler tıngırdıyor sanmıştım. Sen de gülmüştün bana. O çalan yüreğimmiş. Şimdi biliyorum artık.

Geçen hafta Nevin’le odun taşıyorduk yine. Sordum ona.

- Senin de yüreğin çarpıyor mu, diye.

Çarpıyormuş. Herkesinki çarparmış. Ama kimininki aydınlık olurmuş, kimininki karanlık. Dışarıdan hangisinin karanlık, hangisinin aydınlık olduğu nasıl anlaşılır İnci?”

Feride Çiçekoğlu, Uçurtmayı Vurmasınlar, Yön Yayıncılık, 1986- Dünya Barış Yılı, s. 79

23 Mart 2010 Salı

Karıncalar İçin Hayvanlar Alemi


“Karıncalar hayvanlar alemini iki sınıfa ayırmaktadır:

1) Aslan, kaplan ve çıngıraklı yılan gibi şefkatli ve iyi huylu hayvanlar…

2) Piliç, ördek ve kaz gibi yırtıcı hayvanlar…


A. Conspiracy, Hayata Yön Veren Sözler, Derleyen Akın Alıcı, Epsilon Yayıncılık, 2004, s. 22

22 Mart 2010 Pazartesi

Duvara Astığım


“Ölünceye kadar seni bekleyecekmiş,

Sersem.

Ben seni beklerken ölmem ki…

Beklersem.”

Özdemir Asaf, Sen Sen Sen, /Son Yüzyıl Büyük Türk Şiiri Antolojisi II/Ataol Behramoğlu/Sosyal Yayınları, 1987, s. 532

19 Mart 2010 Cuma

Sonra Ormanlar Vardı...


“Yağmur, güneş, kar, yokuşlar, kelebekler, kuşlar, kemirgenler, akçaağaçlar, uzun otlar, kayalar, patikalar, güneş ışınları, rüzgar, hepsi yalnızca birkaç dakika sürerdi, ama orman asla sıkıcı değildi ve hep gözümüzde büyürdü. Her zaman yontacak bir ağaç, sopa yapacak bir dal, ağaç dallarının arasından yukarı fırlatacak bir taş, şaşırtacak bir sıçan, ayak eslerimizle kaçıracak bir yılan ya da ağaçların arasında bayır aşağı inerken üzerinden atlanacak bir granit bulurduk. Bu, örgür ve eğlenceli bir yürüyüştü…”

Ralph Nader, On Yedi Gelenek, Klan Yayınları, 2007, s. 24

18 Mart 2010 Perşembe

Sonra Kaya Vardı...


“Birkaç dakikalık yürüyüş mesafesinde sıra dışı bir arkadaşım vardı: benim “kaya” adını verdiğim koskoca bir taş parçası.

Böcekler ona tırmanmayı çok severdi. Onların yollarını, çeşitliliklerini ve ortak yaşam konusundaki becerilerini izlemek bana büyük bir haz verirdi. Bulutsuz akşamlarda tüneğimden yıldızlara bakar ve oralarda neler olduğunu merak ederdim. Güneşli ve serin günlerde ısınmak için kayaya sarılırdım.”

Ralph Nader, On Yedi Gelenek, Klan Yayınları, 2007, s. 21-22

17 Mart 2010 Çarşamba

Sonra Bahçe Vardı...


“Bir metreden kısa bir mesafeden ona doğrulttuğum taşı havaya kaldırdım. Koşmaktan soluk soluğa kalmış bir halde, tek elim havada birkaç saniye durdum ve korkudan sinmiş tavşanın faltaşı gibi açılmış gözlerini gördüm. Bir şey beni durdurdu.

Belki benim güvenlik, sağlık ve korumacılık eğilimimin tohumları da o gün atılmıştır. Asla pişmanlık duymadığım bu olay bana kendim hakkında bir şey öğretti: Bir marul bahçesi, karnını doyuran bir tavşana zarar vermeden de korunabilir.”

Ralph Nader, On Yedi Gelenek, Klan Yayınları, 2007, s. 22

16 Mart 2010 Salı

Sonra Meyve Ağaçları Vardı...


“O harika bir ağaçtı, yaklaşık kırk yıllık ömrü boyunca yalnızca biraz güneş ve yağmur karşılığında bize olağanüstü meyveler verdi.”

Ralph Nader, On Yedi Gelenek, Klan Yayınları, 2007, s. 21

15 Mart 2010 Pazartesi

Sonra Akçaağaç Vardı...


"Doğanın, bizi sihirli ortamına çeken özel bir gücü vardır. Onu bütün canlılığıyla anımsıyorum:

http://altinicizdigimsatirlar.blogspot.com/search?q=ralph+nader

Sonra Ağaçlar Vardı…

“Evimize giden merdivenin tam karşısında yüksekliği iki metreyi aşan görkemli bir akçaağaç vardı. Benim dört mevsimim, vahşi doğa koleksiyonum, gizemli ormanım, kısaca her şeyim olan dalları yatak odamın penceresine kadar uzanırdı.

On birime bastıktan ve onun en alttaki güçlü dallarından birine asılıp sallanacak kadar uzayıp güçlendikten sonra birbirimize daha da yakınlaştık. Bir sonraki yıl boyum biraz daha uzadığında, aşağıda beni izleyen annem bana yerçekimi kanununa saygı göstermem gerektiğini anımsatırken, ağacın gökyüzüne uzanan gövdesinde iyice yükseklere tırmanmayı öğrendim.”

Ralph Nader, On Yedi Gelenek, Klan Yayınları, 2007, s. 18-20

12 Mart 2010 Cuma

Para


"...para kimsenin geleceği değildir

para geçmiştir, yalnızca geçmiş

tükettikçe geçmiş olan Şimdiki Zaman

varmaya çalışığımız hedeften

bizi hep geriye savuran

uğruna harcadığımız

bütün bir geçmiştir bıraktı


asla parayla satın alınamayan


Sabit denklem


bıraktı = uğruna vazgeçtiğimiz toplam zaman "


2.003


Murathan Mungan, İkinci Hayvan, Metis Yayınları, 2009, s. 55

11 Mart 2010 Perşembe

Katı, Buhar


“… olmaya izin vermiyor

hayatın hızı

buharlaşmaya, yağmaya

taş bile kesmiyor

katılmak”


9 Mart, 5 Temmuz 2008


Murathan Mungan, İkinci Hayvan, Metis Yayınları, 2009, s. 66

10 Mart 2010 Çarşamba

Sanki, Sen Ben ve Diğerleri



"... Bir insan gördüğü

rüyanın içinde nasıl yalnızsa

öyle yalnız kendi bedeninin içinde

kalabalık teselli sanki

sen ben ve diğerleri ... "


4 Ocak 8-9 Kasım 2005

Murathan Mungan, İkinci Hayvan, Metis Yayınları, 2009, s. 60

9 Mart 2010 Salı

Pembe Örümcek


"... Hafıza kendini tazeler YAŞARKEN eksilttiği tutanaklardan
aydınlık bir kötümserlikle

İlkin kendiyle başa çıkabilir insan

sonra dünyaya katlandığı yerden

incelir

dua etmek ister

tek bir kelime bile kullanmadan ... "


16 Haziran 2003


Murathan Mungan, İkinci Hayvan, Metis Yayınları, 2009, s. 44

8 Mart 2010 Pazartesi

Suyun İçindeki Tünel


Bütün Hafta "İkinci Hayvan"dan satırlar

"Suyun içindeki tünelden geçerken
yüzümüze vuran seyahat ışığı
hangi dönüşümü vaat eder bize
hayaller ve sınırlar
olasılıklar ve fırsatlar içinde
hangi varoluş yol olur seçimimize..."

6 Haziran 2009

Murathan Mungan, İkinci Hayvan, Metis Yayınları, 2009, s. 73

5 Mart 2010 Cuma

29/40


Kırk Kural’ın Yirmi Dokuzuncusu

Yirmi Dokuzuncu Kural: “Kader, hayatımızın önceden çizilmiş olması demek değildir. Bu sebepten, ”ne yapalım kaderimiz böyle“ deyip boyun bükmek cehalet göstergesidir. Kader yolun tamamı değil sadece yol ayırımlarını verir. Güzergah bellidir ama tüm dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir. Öyleyse ne hayatın hakimisin, ne de hayat karşısında çaresizsin.”


Elif Şafak, Aşk, Doğan Kitap, 2009, s. 275

4 Mart 2010 Perşembe

28/40


Kırk Kural’ın Yirmi Sekizincisi

Yirmi Sekizinci Kural: “Geçmiş zihinlerimiz kaplayan bir sis bulutundan ibaret. Gelecek ise başlı başına bir hayal perdesi. Ne geleceğimizi bilebilir, ne geçmişimizi değiştirebiliriz. Sufi daima şu an’ın hakikatini yaşar.”

Elif Şafak, Aşk, Doğan Kitap, 2009, s. 267

2 Mart 2010 Salı

27/40


Kırk Kural’ın Yirmi Yedincisi

Yirmi Yedinci Kural: “Şu dünya bir dağ gibidir, ona nasıl seslenirsen o da sana sesleri öyle aksettirir. Ağzından hayırlı bir laf çıkarsa, hayırlı bir laf yankılanır. Şer çıkarsa, sana gerisin geri şer yankılanır.

Öyleyse kim ki senin hakkında kötü konuşur, sen o insan hakkında kırk gün kırk gece sadece güzel sözler et. Kırk günün sonunda göreceksin her şey değişmiş olacak. Senin gönlün değişirse, dünya değişir.”

Elif Şafak, Aşk, Doğan Kitap, 2009, s. 260

26/40



Kırk Kural'ın Yirmi Altıncısı

Yirmi Altıncı Kural: "Kainat yekvücut, tek varlıktır. Her şey ve herkes görünmez iplerle birbirine bağlıdır. Sakın kimsenin ahını alma; bir başkasının hele hele senden zayıf olanın canını yakma. Unutma ki dünyanın öte ucunda tek bir insanın kederi, tüm insanlığı mutsuz edebilir. Ve bir kişinin saadeti, herkesin yüzünü güldürebilir."


Elif Şafak, Aşk, Doğan Kitap, 2009, s.255

1 Mart 2010 Pazartesi

25/40


Kırk Kural’ın Yirmi Beşincisi

Yirmi Beşinci Kural: “Cenneti ve cehennemi illa ki gelecekte arama. İkisi de şu an burada mevcut. Ne zaman birini çıkarsız, hesapsız ve pazarlıksız sevmeye başarsak, cennetteyiz aslında. Ne vakit birileriyle kavgaya tutuşsak; nefrete, hasede ve kine bulaşsak, tepetaklak cehenneme düşüveririz.”

Elif Şafak, Aşk, Doğan Kitap, 2009, s. 230