31 Ağustos 2009 Pazartesi

"Hayatta Karşımıza Çıkan Şeyler..."


“Hayatta karşımıza çıkan şeyler belli şekillere bürünürler, bunları gruplayacak olursak aşağıdaki liste çıkar karşımıza. Benim için önemli olan deneyimlerin hangi şekle bürünerek geldiği ya da hangi gruba ait olduğu değildir.

Önemli olan olanı hayır ve şer diye ayırmadan olduğu gibi kabul etmek ve sorumluluklarımızı yerine getirerek bir üst zemine çıkıp yeniden sıfırdan başlayabilmektir.”

Elif Şafak, Aşk, Doğan Kitap, 2009

28 Ağustos 2009 Cuma

"Hoşnutsuzluğumun Kışı"


“kış başlıyor sevgilim
hoşnutsuzluğumun kışı başlıyor
bir yaz daha geçti hiçbir şey anlamadan
oysa yapacak ne çok şey vardı
ve ne kadar az zaman
kış başlıyor sevgilim
iyi bak kendine
gözlerindeki usul şefkati
teslim etme kimseye, hiçbir şeye
upuzun bir kış başlıyor sevgilim
ayrılığımızın kışı başlıyor
Giriyoruz kara ve soğuk bir mevsime”

Murathan Mungan, Yaz Geçer/Yalnız Bir Opera Şiiri, Metis Yayınları, 1997, s. 18

27 Ağustos 2009 Perşembe

Güncel


“Kalbi Rahatlandırmak"

“Gazali der ki: “Eğlence kalbe rahatlık verir; fikri yorgunlukları hafifletir; daima zorlanan ve ciddi işlerle meşgul edilen kalpler körleşir; eğlence ile kalbi rahatlandırmak ciddi iş görmesi için ona yardım etmek demektir. Mesela devamlı fıkıh okuyan bir kimsenin tatil yapması icap eder.”

Soner Yalçın, Hürriyet Gazetesi, Not Defteri Köşesi, 23 Ağustos 2009 Pazar, s. 28

26 Ağustos 2009 Çarşamba

Kalan


Çılgın bir sevdası yoksa anlatacak
insanın başka nesi kalır ardında?

Hakkı Özkan, Gül Sesleri, Yeni Pan Yayıncılık, 1991, s. 29

25 Ağustos 2009 Salı

"Behçet Necatigil"

“Dakikalar Bizi göstersin; Ben, Sen, O, Biz, Siz, Onlar”
Ben, sen o;
Biz, siz, onlar,
Behçet Necatigil hepimizi anlattı.
Ev orada duruyordu. Yanında başka evler vardı.
Sokaklar akıp gidiyordu aralarından,
Küçük bir kız gazete satıyordu,
Bir kadın aynaya bakıyordu,
Ordaydı bakkallar, çarşılar, parklar orda;
Bir adam elinde fırça; kapısını boyuyordu;
Behçet Necatigil evine dönüyordu,
Şurası yazlık sinemaydı eskiden,
Şurdaki fotoğrafçının vitrininde
Herkesin yüzü vardı, ama ne tuhaf
Herkes ayrı yere bakıyordu.
Durdu Behçet Necatigil,
Eliyle alnını sildi;
Üzgünüm dedi,
Bir çalar saat almalıyım
O kadın yine aynaya baksın
Adam yine kapıyı boyasın
Küçük kız gazete satmasın
Bir çalar saatim olsun
Saniyeler evin beş halini söylesin
Ev, Eve, Evi, Evde, Evden,
Dakikalar bizi göstersin,
Ben, Sen, O, Biz, Siz, Onlar.

Cemal Süreya, Aritmetik İyi Kuşlar Pekiyi, Yapı Kredi Yayınları, 2004, İstanbul, s. 27

24 Ağustos 2009 Pazartesi

"Mutlaka Evlenin"

"Mutlaka evlenin, karınız iyi çıkarsa mutlu, kötü çıkarsa filozof olursunuz."

Sokrates

21 Ağustos 2009 Cuma

Edatlar Resitali


Son kez... Tilki Böceğim'e/Gambit Bey Amca'sından...


Bardağı taşıran
Şu son damlanın
Taşımdaki payı,
İlk damla kadardır

Ne suçla son damlayı
Ne de bir misyon yükle

Tut ki taşacak bardak
Okyanus kadardır

Ne damlalar damladı yüreğime
Taşmadı, taşmayacak
Sandığın her gerçek
Gördüğün kadardır

Sana kim öğretti yüzmeyi

Balıklı'da kim tuttu belinden
Attığın her kulaç
Yüzdüğün kadardır

Tanımadan sevme kimseyi
Tanıyınca sevmeyebilirsin çünkü
Sevdiğin her insan
Bildiğin kadardır

Tanıyıp da sevseydin beni
Zaten tanıyınca olur bu iş
Attığın her yanlış adım
Gittiğin kadardır

Gözlerinden akan her damla yaş
Taşırır yüreğimi
Ağlayan her göz
Güldüğü kadardır

Gözlerimden akan her damla yaş
Taşırır mı yüreğini?
Rakamlar hayatımızda
Saydığımız kadardır

Uzay entarisi sözüm söz
Belki Seksen yaşımızda
Verdiğim her söz
Tuttuğum kadardır

Bana ömrünü verdin

Saçının koyu kızılını
Yaşattığım her acı
Tattığım kadardır

Sana hiçbir şey vermedim
Saçımın siyahını bile
Yaşattığın her acı
Tattığın kadardır

Şiirlerimi versem, biliyorum
İtersin elinin tersiyle
Okuduğun her şiir
Yazdığım kadardır

Sanırım ayrılıyoruz
Yapacak bir şey yok gibi
Verilecek her karar
Aldığın kadardır

Naci Elmalı 4 Eylül 2007

20 Ağustos 2009 Perşembe

Yazgısız İnfaz


Küreklerini yitirmiş bir kayıkla

Diyelim ki sürüklenmektesin
"akıntıya karşı direnmelisin
"Diyenlere karşı direnmelisin
ve bırakmalısın kendini
O eşsiz girdabın dinginliğine

Kayık ve sen

başın dönünceye
Gerçeğin önündeki engel
ölünceye kadar
Dönmelisin

Hayat seni gideceğin yere kadar

Bırakacak bir servis aracı gibidir
Ama sen yine de
yürümelisin

Naci Elmalı

19 Ağustos 2009 Çarşamba

Gölgeler

Yalnızlığınız
Hüzün verir bazen
Eski bir arkadaşınızı düşündürür
Nice kavgalara omuz vermişsinizdir
İsimsiz, kimsesiz, serüvensiz
Yorgunluğunuz gelir düşen usunuza
Issız kuytu bir varoşta giderdiğiniz

Lime lime olmuş ilişkileriniz

Ve siz
Irmaklar gelir geçer usunuzdan
Nice toprakları çalıp götüren
Irmaklar gelir kirli
Zamanın durduğunu hissedersiniz

Kapı çalınır gibi olur o vakit

Uğultu yerleşmişken kulaklarınıza
Tuhaf seslerle
Uyanır sıçrarsınız labirent uykularınızdan
Uğultu belki de
Kimsesizliğiniz

Odanıza sızan günün ilk ışıkları

Leylak rengi duvarlarınızda
Asılı fotoğraflarınız
Suyun,Bardağın dibindeki yalnızlığını
Gidermeye yetmedikleri gibi
Umursamazlar
Sizin yalnızlığınızı da

Nicedir doğar şu güneş

Gölgeler meydana getirirsiniz

Naci Elmalı

18 Ağustos 2009 Salı

Koşullu Davet


Bana kendi düşüncenle gel

Dost düşüncenle
Ve ben kendi düşüncemle
Uzaklaşayım senden
Dost kaçayım
Kendi düşüncenle kovala beni
Dost kovala
Yüce sevgilerin doruğundayım ben
Yamaçlardan uzan ve yakala
Dost yakala
Gözlerime bak
Ellerimi tut
Aç bir çocuğun
Ekmeği tuttuğu gibi
Dost tut
Sonra da salıver gitsin beni
Ben
Sen değil miyim?

Naci Elmalı, 1990’lı yıllar

17 Ağustos 2009 Pazartesi

Naci Elmalı Haftası


Düşyorgunu

Önümüzde hiç yaşanmamış
İlkyazlar var serin sıcak
Ve önümüzde yağmamış yağmurlar
Toprağa düşmemiş yoğun sıcak

Ama öncelikle düşyorgunum
Şu kışı bir kovalamalıyız
Çünkü gelecek değil ama
Geçmiş bizden sorulacak

Naci Elmalı, 1990’lı yıllar

16 Ağustos 2009 Pazar

yek beden...

" bir ovayı kaplıyor omuz omuza

üç omuza bir baş

bir başa üç omuz"

(!) Şairini bulamadım maalsef, arıyorum.


Ali'ciğimin doğum günü bugün, bizim de öyle... Birlikte, nice yıllara!

14 Ağustos 2009 Cuma

"Lahanayı Katırın Yemliğine Attı"


“Gelelim lahanaya… Selim’in oğlu katırı arabaya koşmuş, kesiğin yanına, yol kıyısına çekmişti. Baba-oğul lahanaları arabaya taşıdılar. Selim kocaman lahanayı sona bıraktı; sallana sallana arabanın yanına getirdi, oğlunun yardımıyla ötekilerin üstüne koydu.

- Lahana görsün reziller, dedi.


“Her kafadan bir ses çıkmaya başladı. “Manisa pazarına götürülsün”, “İki aşçı ortaklaşa alır bunu”, “Kör müsün be, ayağıma bastın”, “Arkamda gözüm mü var?”, “Balta yok mu? Baltayla dörde bölüp paylaşalım”, “Baltayla olmaz”, “Neden?”, “Lahana baltayla kesilir mi hiç”, “Selim yesin bunu.”



“Bahçeye varınca evin yanında durdular. Oğlan katırın koşumlarını çıkardı, sundurmanın duvarına astı. Hayvanı ahıra çekip bağladı. Selim arabadan inmiş lahanaya bakıyordu. Kucağına aldı, ahıra gitti: “Turfanda lahana yiyeceksin rezil, nasip seninmiş” dedi, lahanayı katırın yemliğine attı.”

Yusuf Atılgan, Ekmek Elden Süt Memeden, Yapı Kredi Yayınları, 2008, s. 26-33

13 Ağustos 2009 Perşembe

"Lahanalar Akşam Oldu Sandılar"


“Sarıbaş başını kaldırıp baktı. Korkut uyumuştu. Gene ön ayaklarının arasına koydu başını, uyudu. Tam o sıra kara bir bulut çöktü ovaya; her yer karardı. Lahanalar akşam oldu sandılar; tekdüze, ninni gibi bir çıtırtıyla yapraklarını toplamaya başladılar. Uykusunda birisi üstünü örtüyor sandı Korkut; bacaklarını topladı, büzüldü. Lahana, çocuğu yapraklarıyla güzelce örttü, sardı; yusyuvarlak kocaman bir lahana oldu.

Derken gök gürledi. Sarıbaş gözlerini açıp doğruldu. Akşam mı olmuştu? Korkut’u göremeyince telaşlandı. Havayı kokladı: Yakınlarda değildi. Lahanaların aydınlıkta açılıp karanlıkta kapandıklarını bilmiyordu. Bağırdı, havladı. Bahçıvan Selim, köpeğin sesini duyunca evden çıkmış, lahana kesiğine geliyordu.”

Yusuf Atılgan, Ekmek Elden Süt Memeden, Yapı Kredi Yayınları, 2008, s. 21-22

12 Ağustos 2009 Çarşamba

"Atıldım. Rengim Yüzünden"


“Dört ayağı üstüne kalktı. Korkut sırtına binince ağır ağır indi tepeden. Başıyla bir sel yarığının ötesini gösterdi.

- Bir gece şurda boğuşmuştuk bir kurtla, dedi.
- Ne oldu sonra?
- Kaçtı.
- Niye şimdi çoban köpeği değilsin?
- Atıldım. Rengim yüzünden.
- Anlamadım.
- Sarı olduğum için atıldım. Koyunlar kendi renklerinden köpek istermiş. Ya ak olacak ya da boz. Ağa söyledi. Benden ürkerlermiş. Sabri Kahya “Koyun kısmının iyiye kötüye aklı ermez. Sarıbaş yetişeli kurda koyun vermedik,” dedi. Ama ağa dinlemedi. “Verin birine, gitsin,” dedi. Yanar’a verdiler. Ağzıma ağızlık taktılar, boynuma ip bağladılar. Yanar’la oğlu ite kaka, sürükleye sürükleye götürdüler. Giderken Çoban Sülo ağladı. İlk günler çok güçtü. Sonraları alıştım. Köpek kısmı nelere alışmaz ki.”

Yusuf Atılgan, Ekmek Elden Süt Memeden, Yapı Kredi Yayınları, 2008, s. 20

11 Ağustos 2009 Salı

"Fiyu, Fiyu"


“Sarıbaş öylesine hızlanmıştı ki nerdeyse karnı yere değecekti koşarken. “Bunun ardından kurşun yetişmez,” dedi İsmail. Oysa namludan ayrılan kurşun Sarıbaş’la Korkut’a yetişmiş, geçmiş, az önlerinde gidiyordu. Kurşunun hızı azalmaya başlayınca bir hizaya geldiler. Korkut’un iki karış solundaydı; iriceydi, yuvarlaktı, güneşte pırıl pırıl parlıyordu.

- Ne güzel kurşun, di mi? dedi Korkut.

Sarıbaş yan gözle bakıyordu kurşun

- Uzan da alıver istersen, dedi.

Korkut elini uzattı, aldı. Sıcaktı. Ağzına götürdü, ısırdı. Dört dişinin izi kaldı üstünde. Bu yumuşak, zararsız nesne mi öldürecekti sarıasmayı, karamekeyi, gökçeliyi, alaca cereni, insanı? Sokakta oyuncak tüfeklerle “fiyu, fiyu” diye birbirlerine attıkları havadan kurşunlar gibi bir şeydi bu. Kaldırıp yere attı. Olacak işte, o sıra bir arpa tanesi yüklenmiş yuvasına giden bir karıncanın üstüne düştü kurşun, ezdi.”

Yusuf Atılgan, Ekmek Elden Süt Memeden, Yapı Kredi Yayınları, 2008, s. 17-18

10 Ağustos 2009 Pazartesi

"Ekmek Elden Süt Memeden" Haftası


"Niye Kulakların Yarım Senin?"

“Bütün yaşlı hayvanlar gibi hayatını anlatmaya başlayacakken durdu. Sırası değildi şimdi. Başını uzattı,
- Dokunmak istersen dokun, dedi.
Korkut başına dokunurken köpek elini yaladı. Birden elini çekti.
- Özür dilerim, alışkanlık, dedi köpek.
Korkut konuyu değiştirmek için sordu:
- Niye kulakların yarım senin?
- Ufakken kestiler yarısını. Dedim ya, çoban köpeğiydim ben.
- Hep keserler mi?
- Keserler.
- Neden?
- Yağmurlu gecelerde kulağına su kaçsın da uyumasın diye. Çoban köpeği dediğin, gece uyumayacak. Kurt iner sürüye. Yatarken kulağı açık olmalı.”

Yusuf Atılgan, Ekmek Elden Süt Memeden, Yapı Kredi Yayınları, 2008, s. 10-11

7 Ağustos 2009 Cuma

Üçüncüsü


Kokudur
Üçüncü öğretilen bu okulda

Söylemeye çalışır bizi
Yeryüzüne gökyüzüne
Kokularımız tek tek

Binbir kokusu
Binbir anlamı varmış
Neler neler söylermiş
Üstümüzdeki boyalar anlayana

Bütün insanlara
Hayvanlara
Ayrı ayrı
Duyururmuş
Ta içimizdekileri
Hep bizim olan hep görünmeyen
Kokularımız

Fazıl Hüsnü Dağlarca, Bitkiler Okulu, Yapı Kredi Yayınları, 2008, s. 14

Bir de "Anne Kokusu" siner her yerimize, daha okullu olmadan. İyi ki siner! Bugün annemin doğum günü; iyi ki doğmuş, iyi ki doğurmuşsun annecim:-)

6 Ağustos 2009 Perşembe

İkincisi


Yeşildir
Öğretilenlerin ikincisi
Yeşille anlaşılırmış ancak
Tadı toprağın

Kuş olurmuş yeşil
Yeraltındaki sıkıntıdan
Yeşilin annesiymiş çöllerde bile toprak

Yeşille gerçekleşirmiş
Bütün çabası
Gücü
Toprağın

Fazıl Hüsnü Dağlarca, Bitkiler Okulu, Yapı Kredi Yayınları, 2008, s. 13

5 Ağustos 2009 Çarşamba

İlk Öğretilen


Sudur işte
Bize ilk öğretilen
Yağmur damlasından sellere dek

Dörtte üçünü kaplamış
Yeryüzünün
Nasıl kaplamasın bizi

Yaşamanın onunla başladığını
Onunla sürüp gittiğini
Görürüz gösteririz bu okulda

Fazıl Hüsnü Dağlarca, Bitkiler Okulu, Yapı Kredi Yayınları, 2008, s. 12

4 Ağustos 2009 Salı

Sıralara Yerleşmek


İlk günüydü okulun
Bütün bitkiler kımıldıyordu gülüşüyordu
Sanki akıyordu ortalıktan
Büyük bir mutluluk
Bin bir yeşile bürünmüş

13 sıra vardı pırıl pırıl
İlkin dolduruverdi küçükler
Roka nane salatalık maydanoz
Tere turp biber sarmısak soğan
Şimdi 12 sıra kalmıştı geriye
Bizlerse 25 bitkiydik
Öğretmen sığdıramazdı ki

Ne yapsın
Nereye koysa taşıyordu sağına da soluna da hep
Karalahana

Düşündü taşındı
Evet taşındı birdenbire
Gitti başöğretmene koşarak öğretmenimiz

Fazıl Hüsnü Dağlarca, Bitkiler Okulu, Yapı Kredi Yayınları, 2008, s. 9

3 Ağustos 2009 Pazartesi

"Bitkiler Okulu" Haftası


Açıköğretim

Ne yazık
Ağaçlar sığamaz ki
Bitkiler okuluna

Ağaçların hepsi
Güneye kuzeye batıya doğuya
Nereye gidersek gidelim
Bitkilerin en uzunudurlar çünkü

Ne yapılsın
Eğitilmesinler mi
Kendilerine göre
Okuma yazma öğrenmesinler mi
Bu koca bitkileri doğanın

Hayır
Onun da kolayı bulunmuş
Giderler AÇIKÖĞRETİM OKULUNA ağaçlarımız s.36

Fazıl Hüsnü Dağlarca, Bitkiler Okulu, Yapı Kredi Yayınları, 2008, s. 36