30 Temmuz 2010 Cuma

"ben yeni bir güne başladım"


21.1.1990


“elbette unutacak onlar da

bir sende yaşayacağım

pis bir sırt ağrısı gibi, yapışkan

gözüne uyku girmeyecek

kolay kolay gülemeyeceksin


ben yeni bir güne başladım

sen, yazık, orada kaldın”


Metin Celal, Herkes Kendine Yabancı, Çizgi-Parantez Yayıncılık, 1999, s. 116



29 Temmuz 2010 Perşembe

"oysa bir seni bile bilemedim"


Bozuk Bir Saati Kurarcasına


" sessizliğim bilgeliğimden sanılırdı

aşkları ve insanları tanıyışımdan

bakardım dünyaya uzak gözlerle

eklemlenip deriyle ruhun değdiği yere


/oysa bir seni bile bilemedim /


boyun eğmek ve teslimiyet

işte hep aklımdan geçenler

tarifsiz anılarla

kabul et, katlan, kaybet "


Metin Celal, Herkes Kendine Yabancı, Çizgi-Parantez Yayıncılık , 1999, s. 60

28 Temmuz 2010 Çarşamba

"neydi zaten işimiz"



Gereksizliğimi Hissettiğimde

- kubilay’a


“bize de yasaklanmalıydı kehanet

hafızasız tarih, olmayan gelecek

neydi zaten işimiz

hayatta kalmaktan başka”


Metin Celal, Herkes Kendine Yabancı, Çizgi-Parantez Yayıncılık, 1999, s. 49




27 Temmuz 2010 Salı

"iyidir böylesine düşünülmek"


eski defter 3


STAYING ALIVE


" iyidir böylesine düşünülmek

sizi görünce insanların yol değiştirmeleri

dudak büküp , " boş ver " demeleri

yüreğiniz rahat etsin , bilindiniz

siz de insanların tarihine girdiniz "


Metin Celal , Herkes Kendine Yabancı, Çizgi-Parantez Yayıncılık, 1999, s. 14

26 Temmuz 2010 Pazartesi

"affedilir uzaklara gitmeniz"


eski defter 3


STAYING ALIVE


" affedilir uzaklara gitmeniz

uzaklardan bakmanız

kırılır sesiniz en duyulur yerinden

en bilinir gülüşünüz yıkar insanı

bakarsınız , gittiğiniz anlaşılır "


Metin Celal , Herkes Kendine Yabancı, Çizgi-Parantez Yayıncılık, 1999, s. 14

23 Temmuz 2010 Cuma

"Bir Hatırlama İhtimali Camdan Bir Kuşun Kırık Kanadı Gibi Geçti Göğsünden"


Unutmak/Hatırlamak


“Bu ses onun mu? Elerine baktı. Evet, onun. “Hadi Bey, bu eller senin. Şimdi hala burada ve merdivenleri gördüğün için müzenin ikinci katına tırmanıyorsun. Kimse senin burada olduğunu biliyor mu?” Bir hatırlama ihtimali camdan bir kuşun kırık kanadı gibi geçti göğsünden. Kuş eridi.”

Ece Temelkuran, Muz Sesleri, Everest Yayınları, 2010, s. 44

22 Temmuz 2010 Perşembe

"Herkesin Unuttuğu Bir Şeyi Mi Hatırlıyordu?"


Unutmak/Hatırlamak

“Zaman neredeydi? Ellerine baktı. “Şimdi” buradaydı, kırış kırış. Ama zaman nerede?

‘Ama duvarlar…’ ‘Yeşil Hat’ın üzerindeki müzenin duvarlarını vuran silah sesleri kulağındaydı. Ama kurşun delikleri nerede? Bunu yanlış hatırlıyor olamazdı. Müzenin delik deşik duvarları nerede? Yine bir şeyi unutmuştu. Herkesin unuttuğu bir şeyi mi hatırlıyordu? Yoksa herkesin hatırladığı bir şeyi mi unutmuştu? Kimse bu taş hafıza binasının delik deşik olduğunu hatırlamıyor mu?”


Ece Temelkuran , Muz Sesleri , Everest Yayınları , 2010, s. 44

21 Temmuz 2010 Çarşamba

"Bir Çizgiye İhtiyacı Vardı"


Unutmak/Hatırlamak

“Bir çizgiye ihtiyacı vardı. Şimdi ile önceyi bölen, bura ile orayı, eski ile yeniyi, hangisinin nerede başlayıp nerede bittiğini gösteren bir çizgi. Hatırlamak ve unutmak için bir hata ihtiyacı vardı. Çiğ beyazı utancı, loş ılıklıktan ayıran bir sınır.”

Ece Temelkuran, Muz Sesleri, Everest Yayınları, 2010, s. 43

20 Temmuz 2010 Salı

"Unutmak Ilık, Ağrılı Bir Loşluktu"


Unutmak/Hatırlamak


“Unutmak ılık, ağrılı bir loşluktu. Hatırlamak ise gölgeli uykuyu kesik kesik yanmaya başlayan çiğ beyaz floresan ışığıyla bölen berbat bir mola yeri.”


Ece Temelkuran, Muz Sesleri, Everest Yayınları, 2010, s. 42

19 Temmuz 2010 Pazartesi

"Şimdiki Zamanı Hatırlamak İçin Ellerine Bakıyor"


Unutmak/Hatırlamak


“Hadi Bey’in aklı iyice karışıyordu. Kırışıklıklarla kat kat ağırlaşıp düşmüş gözkapaklarını bir gayret aralayıp anlamaya çalışıyordu. Savaşın yeniden başladığını sanıyor, sonra ekrandaki memeleri görünce içi rahatlıyor, ne düşündüğünü unutuyor, yeniden bir kalaşnikof gördüğünde şimdiki zamanı hatırlamak için ellerine bakıyor, savaşın bittiğini hatırlayıp tuttuğu ihtiyar nefesini bıkkın veriyor, klipten gelen kalaşnikof sesleriyle kalbi yeniden atmaya başlıyordu.”


Ece Temelkuran, Muz Sesleri, Everest Yayınları, 2010, s. 41

16 Temmuz 2010 Cuma

"Yaşamın, Yüksek ve Derin Olacak"


Yaşam

16.

“Yaşarken, sürekli, düştüğünü göreceksin –

çeşitli yüksekliklerden çeşitli derinliklere…”

“O yükseklikler ne denli yüksek,

o derinlikler ne denli derin olmuşsa, olacaksa,

yaşamın da o denli yüksek, o denli derin olmuş

-olacak- demektir.

Yaşamın, yüksekliklerin ile derinliklerin arasında

gidip

gelecek.

Yaşamın,

yüksek ve derin

olacak.”

Oruç Aruoba, De Ki İşte, Metis Yayınları, 2001, s. 52-53

15 Temmuz 2010 Perşembe

"Yaşamın Yaşadıklarındır"

Yaşam

13.

“Yaşamını yaşamadan yaşayamazsın

- yaşamın, yaşanınca, yaşamındır.”

“Yaşamın, yaşadıklarındır

- yaşamaya ‘karar’ verdiklerin,

ya da yaşamak ‘istedik’lerin değil…”

Oruç Aruoba, De Ki İşte, Metis Yayınları, 2001, s. 49-50

14 Temmuz 2010 Çarşamba

"Girmek İstemediğin Durumlara..."


Yaşam

12.

“Yaşamında, hep kendini, girmek istemediğin

durumlara sokmak isteyeceksin – ve,

sokacaksın…”

Oruç Aruoba, De Ki İşte, Metis Yayınları, 2001, s. 49

13 Temmuz 2010 Salı

"Yön Bulma Çabasıyla Döne Döne"


Yaşam

11.

“Yaşamının büyük bir bölümü,

yaşamına yön verme çabalarınla geçecek

-öyle ki, gün gelecek, bakacaksın,

yaşamın, yön bulma çabasıyla döne döne,

yola hiç çıkamamış…”

Oruç Aruoba, De Ki İşte, Metis Yayınları, 2001, s. 48

12 Temmuz 2010 Pazartesi

"Sen En Son Çıkmazına Girdiğinde"


Yaşam

10.

“Yaşamın, sürekli gireceğin çıkmazlardan oluşacak;

hep girip, hep çıkacaksın çıkmazlara, çıkmazlardan:

son gireceğin çıkmaz da, hiç çıkamayacağın çıkmaz

olacak – sen en son çıkmazına girdiğinde,

yaşamın da ‘düze” çıkacak…”

Oruç Aruoba, De Ki İşte, Metis Yayınları, 2001, s. 47

9 Temmuz 2010 Cuma

Eskici


“Eskiden yeterdim kendime

Artardım bile
Şimdi ne yapsam nafile!
Ve
Kim demiş ‘can eskimez’ diye

Bu can tedirgin tende

Can da eskimiş

Ben de"


Bedri Rahmi Eyüboğlu

http://www.facebook.com/?sk=messages#!/pages/edebiyat-kulubu/126663584867

8 Temmuz 2010 Perşembe

"Ben Unuttuğun Gibiyim Hala"


“Sen gözlerimin önünde içindeki beni harcarken ben bir an bile seni unutmaya meyletmedim… Sen bildiğim gibi kalmadın ama… Ben unuttuğun gibiyim hala...”

Murathan Mungan, http://www.facebook.com/?sk=messages#!/pages/edebiyat-kulubu/126663584867


7 Temmuz 2010 Çarşamba

Ey Gönül!


"Ey Gönül !.. Şimdi sorarım sana, hangi aşk daha büyüktür ? Anlatılarak dile düşen mi, anlatılmayıp yürek deşen mi?..."( ŞEMS-İ TEBRİZİ )

Şems-i Tebrizi, http://www.facebook.com/?sk=messages#!/pages/edebiyat-kulubu/126663584867

6 Temmuz 2010 Salı

"Herkes Herkesi Seviyor"


“Herkes herkesi seviyor…

Hepsi de başka türlü seviyor.
Herkes herkesi sevmesin, gerek yok.
Adam azaldı, sevgi de elden gidiyor.”

Özdemir Asaf, http://www.facebook.com/?sk=messages#!/pages/edebiyat-kulubu/126663584867

2 Temmuz 2010 Cuma

"İstersen Yine Kuzu Olabilirsin"


Aşk'a Devam...

“Kelimelerimi tartarak sonlandırdım. “İstersen yine kuzu olabilirsin. Zira hala içinde var. Yitirmedin özünü.”

Bu lafı duyar duymaz hancı kızgın tavaya değmiş gibi elini çekip benden uzaklaştı: “Bana bak derviş, seni hiç sevmedim” diye söylendi. “Bu gece burada kalabilirsin. Ama sabah erkenden toz olacaksın. Bir daha buralarda görmeyeyim suratını!”

Başımı salladım. Anlamıştım.

Böyledir işte. Doğruyu söyledin mi, kızar köpürürle. Hele aşktan bahsetmeyegör, hırçınlaşır, hoyratlaşır, senden nefret ederler.”

Elif Şafak, Aşk, Doğan Kitap, 2009, s. 55

1 Temmuz 2010 Perşembe

"İçindeki Zayıflık Dışına Şiddet Olarak Yansıyordu"


Aşk'a Devam...

“Hancının avuç çizgilerini inceledim; derindi, çatlak çatlıktı, istikrarsızdı hatlar. Kısım kısım hareler belirdi gözlerimin önünde. Her insanın etrafında farklı renklerden bir hale olur. Bu adamınki boza yakın, ölgün bir maviydi. Ruhunun cevheri oyulmuş, kenarları örselenmişti. Dışarıdaki dünyaya karşı kendini savunacak içsel kudreti kalmamıştı adeta. İçten içe kuruyan bir bitki misaliydi hancı aslında. Yiten ruhsal kudretini ikame etmek için fiziksel kudretini ikiye katlamıştı. İçindeki zayıflık dışına şiddet olarak yansıyordu. Bu sebepten, hep başkalarına meydan okuyordu.”

Elif Şafak, Aşk, Doğan Kitap, 2009, s. 53