26 Ocak 2009 Pazartesi

Böylesi Bir Kumral


“O hep böyledir. Dışardan bakınca kibirli, çok bilmiş, dikbaşlı, alaycı ve korkusuz görünen, halbuki yakını olmasına izin verdiklerince duyarlı, kırılgan ve ölümüne gururlu olduğu iyi bilinen biridir. Ama uzaktan ve/ya yakından bakan herkes için resmin değişmez üç temel özelliği vardır: 1) alımlı 2) kişilikli 3) çok çok kumral bir kadın.”


“Çünkü ortalama yeteneklerle doğan birisi için kendinden çok daha yetenekli insanlarla yaşamanın çoğu kez kendi gelişimini engelleyici bir etken olduğunu gözledim. Ama hayır, kader-kısmet oynamayı seçtiğimden değil, bundan zevk aldığımın bilincinde olarak, bu kumral yolda yürümeyi tercih ediyorum ben.”


“Dudaklarını büzdü, “suç bende değil” der gibi ellerini iki yana açtı, gözlerini yumdu. O gözlerini yumunca yeryüzündeki bütün yeşiller, sarı ve kahverengi ışıklar kayboldu. Yeşildeki mavi yüzünden olmalı, maviler de silikleşti. “Ona sorarsan evet!” dedi o şahane kumral gözlerini açarak, bütün kayıp renkleri tekrar yeryüzüne kazandırırken.”


“Bu dokunuştan keyiflendiğini anladığım Aras, yine de utangaçlığını yenememiş, yere düşen bir şeyi arıyormuş gibi saklanmıştı. Dışarıdan bakanlar ciddi ve yakışıklı bir delikanlının yanındaki bal damlası kumral kızın okşayışına ilgisiz kaldığı resminin yanlış yorumunu algılıyorlardı ama Ada onun ruhunu okumayı çoktan sökmüştü.”


“Ada bir süre sustu. Gözlerinin kumrallığında oynaşan hüzünlü ela ışıklar içimi burkuyordu. Ada’yı üzdüğü vakitler ağabeyime feci bozuluyordum. Onu üzdüğünü anlayan ama nasıl gönlünü alacağı konusunda inanılmaz beceriksiz olan Aras, çaresizliğinin hırsını dondurmasından alıyordu. Hayatımda bundan daha hızlı yenmiş bir dondurma görmedim.”


“Ada’yla bakıştık. Bazen bile olsa “biz ikimiz” oluşumuzun tadına vararak içime doldurdum kumral gözlerini."


“Yorgun gülümsedi. O zaman hüzün saçıldı her yana. Üstüme bulaştı. Elledim. Kumral renkteydi.”


“Bir yıl sonra Kuzguncuk’a döndüğünde Ada, insan içine çıkmaya başlamıştı ama melankolikti, uzaktı. Benim yaramaz, hınzır, kumral ışıklar saçarak yürüdüğü yolu aydınlatan balkızım yoktu. Galiba o Aras’la birlikte gitmişti. Kuzey Amerika’dan gelen Ada’ysa neredeyse bir yabancıydı.”


“Öyle heyecanlanmıştı ki, güzel gözlerinden bütün Kuzguncuk’u aydınlatmaya yetecek yüksek voltajlı kumral bir enerji yayılıyordu. O zaman, fotoğrafın onun için nasıl önemli olduğunu anladım. Tanrım ne kadar da özlemişim! İçimde uykuya yatmış bir çocuk silkelendi…"


“Dayı Bey doğru söylüyor, çocukken de böyleydi ela ceylanım,” diye sevgiyle gülümsedi Cihan Teyze.”


“Ada, ne zaman nereye uçacağını bir tek kendi bilen özgür kumral bir kuş. Asla kanatları kırılmamalı, asla yönü sorulmamalı. Böylesi ne çok yakışır ona!...”diyordum.”


“Belki de Ada’yı kibirli, soğuk ve bencil bulanlar haklıydı. Bu yağmur kız, bu kumral hüzün, bu balkız aslında bencilin tekiydi ve benim sevgimi hak etmiyordu bile!”


“Çekinerek bekledim. Kumral gözlerinden aceleyle dökülen yaşlar kumral yanaklarından yuvarlanıyordu.”


Buket Uzuner, Kumral Ada Mavi Tuna, Remzi Kitabevi, 1997, s. 8, 186, 187, 191, 194, 195, 245, 247, 263, 264, 267, 314,

Hiç yorum yok: