11 Ağustos 2009 Salı

"Fiyu, Fiyu"


“Sarıbaş öylesine hızlanmıştı ki nerdeyse karnı yere değecekti koşarken. “Bunun ardından kurşun yetişmez,” dedi İsmail. Oysa namludan ayrılan kurşun Sarıbaş’la Korkut’a yetişmiş, geçmiş, az önlerinde gidiyordu. Kurşunun hızı azalmaya başlayınca bir hizaya geldiler. Korkut’un iki karış solundaydı; iriceydi, yuvarlaktı, güneşte pırıl pırıl parlıyordu.

- Ne güzel kurşun, di mi? dedi Korkut.

Sarıbaş yan gözle bakıyordu kurşun

- Uzan da alıver istersen, dedi.

Korkut elini uzattı, aldı. Sıcaktı. Ağzına götürdü, ısırdı. Dört dişinin izi kaldı üstünde. Bu yumuşak, zararsız nesne mi öldürecekti sarıasmayı, karamekeyi, gökçeliyi, alaca cereni, insanı? Sokakta oyuncak tüfeklerle “fiyu, fiyu” diye birbirlerine attıkları havadan kurşunlar gibi bir şeydi bu. Kaldırıp yere attı. Olacak işte, o sıra bir arpa tanesi yüklenmiş yuvasına giden bir karıncanın üstüne düştü kurşun, ezdi.”

Yusuf Atılgan, Ekmek Elden Süt Memeden, Yapı Kredi Yayınları, 2008, s. 17-18

Hiç yorum yok: