17 Nisan 2009 Cuma

"Sen Çok Başkasın"


“Sen çok başkasın biliyor musun?”

Bu da sesi yükselen televizyondan gelen bir cümle.

“Sen çok başkasın biliyor musun,” der bazı erkekler, bazı kadınlara, şimdi televizyondaki manasız filmde olduğu gibi.

Ekrandaki, “başka olan kadına” bakıyorum, adamın söylediğine inanıyor, alçakgönüllü görünmeye çalışarak başını öne eğiyor. Oysa pencereyi açsam bu kadın gibi on tanesiyle yüz yüze geleceğim. Varsın inansın canım, bana ne?

İçeri geçiyorum.

Oysa tuzağı kendinden kurulup çalışan bir cümledir bu.

Her kadın, kendisinin çok başka olduğuna ve diğer kadınlara benzemediğine inanır. Bunu nihayet bir erkeğin görmüş olması ve dile getirmesi hoşuna gider. “Ben senin bildiğin kızlardan değilim,” lafı durduk yerde çıkmamıştır. Bunu söyleyen bütün kızlar aslında bildiğimiz kızlardır ve bilmediğimiz kızlardan olduklarını sanmamızı isterler. Bu yüzden “Sen çok başkasın biliyor musun,” sözü, bütün kadın kulaklarına hoş gelir.

Ancak, çeşitli olasılıkların çoğalttığı sorular ve durumlar barındıran sinsi bir tuzak çalışmaya başlar bu sözün içinde:

Bir: Sahiden “çok başka” bir kadın olmadığınız halde, kendinizi öyle sanıyor, kendiniz hakkında yanılıyor olmayasınız? Bir erkeğin erken yaşta öğrendiği hazır kalıp tavlama cümlesidir bu. Denemiş, işe yaradığını görmüştür. Böyle bakıldığında, ne siz başkasınızdır, ne de o. Siz bildiğimiz kadınlardansınızdır, o da bildiğimiz erkeklerden. Sizi birbirinize yakınlaştıran da, bunun tersini sanmanın sıradanlığıdır aslında.

İki: Siz sahiden başka bir kadınsınızdır, kimselere benzemeyen bir kadın. Ama o, bunu anlamaktan aciz bir erkek olduğu halde, bu tür kalıp tavlama cümlelerinin işe yaradığını bildiği için, sizi böyle kandırmış olabilir. Çünkü, sahiden “başka olan” kadınları tanıyacak erkeklerin de “bir başka” olması gerekmez mi? Siz kendinizin başkalığından emin olduğunuz kadar, ondan da emin misiniz? Bunu bir an önce öğrenmenizde yarar var.

Üçüncü şık, ideal şıktır: Siz “başka” bir kadınsınızdır, o da “başka” bir erkek. Günün birinde bir mucize eseri karşılaşmışsınızdır.

Peki, bu mutlu tesadüfün gerçekleme olasılığı milyonda kaçtır sanıyorsunuz? Bence burada kendinize sormanız gereken, niye kendinizi o milyonda bire layık şanslı kişi olarak gördüğünüzdür. Şu kibar istatistikleri bir kenara bırakırsak, siz kendinizi ne sanıyorsunuz? Her yılbaşı “Milli Piyango” bileti kaç kişiye çıkıyor, hiç düşündünüz mü? Gönlünüze göre bir kadın ya da bir erkeğin, “büyük ikramiyeden” daha kolay bulunduğunu kim söyledi size? Hayat birbirinden acı ve katı gerçeklerle dolu ama, bir de benden duymalısınız: Bütün hayatları en fazla amorti biletlerle geçmiş insanlar, daha gerçekçi hayallerle yetinmek zorundadırlar.”

Murathan Mungan, Yüksek Topuklar, Metis Yayınları, 2002, s.372-373



2 yorum:

Gokyuzu99 dedi ki...

Nasıl güzel bir tespit yapmış yine amcam... Ben de 20'li yaşlarda keşfetmiştim bu "çok farklısın/ başkasın/ özelsin" klişesini... Birkaç zoka yuttuktan sonra tabii... Hatırlattığın için teşekkür ederim...

Ayşe dedi ki...

Evet gerçekten öyle, nasıl güzel ve yerinde tespitler.

Bahar da, bu "farklı" olma derdimizi pek güzel anlatmış blogunda. Keyifle okudum.
http://gokyuzu99.blogspot.com

Nedir derdimiz bilmiyorum ki? Zaten başparmağımıza baksak yeterli, özel/farklı olduğumuzu anlamak için. Değil mi?