2 Temmuz 2009 Perşembe

Yaşamın 3/4’ünde Yetişkin Olmak!


“Çocukların bazı davranışlarını, kendi davranışlarımıza benzedikleri için daha fazla kabul ederiz. Bazı anne/baba ise çocuklarının kendilerininkine benzemeyen davranışlarını daha kolay kabul edeler.



İlk çocuklar genellikle daha katı kurallarla, daha büyük beklentilerle büyütülür, ikinci çocukta anne/baba, çocuk bakımı ve eğitimi konusunda artık daha deneyimli ve daha güvenli, dolayısıyla daha az endişeli ve daha rahattır; çocuğun bazı davranışlarına daha az tepki gösterir. Davranışları kabul edip etmeme, çocuğun cinsiyetine de bağlı olabilir. Anne/baba, genellikle çocuklarının erkekse afacan, kızsa uslu olmasını ister, tersi olunca de tepki gösterirler. Ayrıca çocuğu kabul edip etmeme, ailenin değerlerine de bağlıdır. Bazı anne/baba uslu, ağırbaşlı çocukları daha çok sever, değer verir; bazısı ise yaramaz, gürültücü, afacan çocukları yeğler. Demek oluyor ki, anne/babanın çocuklarına tepkileri genellikle, çocuğun gerçek kişiliğine ve yapısına göre değil de anne/babanın beklentilerine uyup uymadığına göre ortaya çıkabilir.

Ancak, çocuk eğitiminde etkili olabilmek ve çocukla sağlıklı ilişkiler kurabilmek için ilk adım, çocuğu çocukluğuyla yani yaşının getirdiği doğal sınırlamalar ve yetersizliklerle kabul etmek, ona ileride olmasını düşlediğimiz yetişkinin veya kendimizin küçük bir kopyası olmadığından dolayı kızmamakla başlar. Beklentilerimizin gerçekleşmesini sabır ve güvenle beklersek, çocuğa da bu aşamaları atlaşması için daha sağlıklı bir ortam hazırlamış oluruz. Zira çocuk, çocuktur. Neden onu şimdiden yetişkinler dünyasına ayak uydurmaya zorluyor, ondan yaşından büyük davranışlar bekliyor ve beklentilerimize uymadığı için kızıp eleştiriyoruz?



Bırakalım, Tanrı’nın lütfu olan bu çocukluk devresini doyasıya yaşasınlar, zaten yaşamlarının 3/4’ünü yetişkin olarak yaşamayacaklar mı?”

Leyla Navaro, Gerçekten Beni Duyuyor Musun?/Sevdiklerinizi Gerçekten Duyun, Kendinizi Daha İçtenlikle Duyurun, Remzi Kitabevi, 2006, s. 44-46

Hiç yorum yok: