4 Haziran 2010 Cuma

"Keşke Bana Da Böyle Baksa..."


“Marwan, merdivenlerden o kadar sessiz çıkıyordu ki, durup izlemeye başladığında Filipina’nın onu fark etmesine imkan yoktu. Kapının önünde bağırıp duran kediye eğildi Filipina. Oturup kediye baktı. Öyle baktı ki, kedi bir derde düşmüş, derdini demeden anlarmış gibi. Onu iyileştirecekmiş, derman ondaymış gibi. Kedinin içine bakar gibi baktı.


Sanki onun için her şeyi yaparmış, ne yapar eder, koynuna alır, sarar sarmalar, onu her şeyden korurmuş gibi. Sanki ateşlenmişsin de annen bütün gece başında bekleyecekmiş, sirkeli havluları uykunun cehennem karanlığında serin serin ayak bileklerinde hissedecekmişsin, anneni oradan bilecekmişsin, daha şefkatli bir rüyaya alnını tuta tuta seni elleriyle bırakacakmış, sabah onu orada öylece göreceğine şüphe bırakmayacak fısıltılar akıtacakmış kulağına… Öyle bakıyor ki sabaha iyi olacaksın muhakkak. Öyle ki terleye terleye küçülmüş, hafiflemiş uyanacaksın, açınca gözünü, annenin sevinmiş, sana eğilmiş yüzünü göreceksin, “İyi ki hasta olmuşum,” diyeceksin, dertsiz tasasız uykuya dalacaksın tekrar.


Orada, o merdiven boşluğunda Marwan, içinden bakır telden bir cümlenin geçtiğini bildi sadece:


“Keşke bana da böyle baksa…”


Ece Temelkuran, Muz Sesleri, Everest Yayınları, 2010, s. 29

Hiç yorum yok: